YAŞADIĞIM ŞEHRİN TARİHİNE NOTUMDUR!

YAŞADIĞIM ŞEHRİN TARİHİNE NOTUMDUR!
Çaycuma-Bartın duble yol inşaatı ihalesini alan YAPI-TEK firması, ihale şartlarına aykırı olarak Yeniköy Ören Tarlası mevkiinden dolgu toprağı alarak başlattığı tahribat, 27 Temmuz 2005 Çarşamba günü sabah; 7.00’de başlayıp 10 Ağustos 2005 Çarşamba günü saat; 10.30’a kadar yani tam 13,5 gün fiili olarak sürmüş, yapılan bir hesaplamaya göre 54.000 Ton toprak alınmıştı.
Çeşitli kurum ve kuruluşlara başvurular yaparak tek başıma başlattığım ısrarlı mücadele sonunda dozerler ve kamyonlar o alandan çıkartılmış, doğa katliamının büyümesi engellenmişti. İnatla sürdürdüğüm hukuki ve idari süreç sonunda ilgili firma para cezasına çarptırılmış, 5 Yıl devlet ihalelerine girmeme cezası almıştı. Ne ki hukuk tanımaz iktidar eliyle TTK Karadon Müessesesi ocaklarından kömür çıkarma ihalesi verilmiş, firmanın ihmalleri sonucu oluşan iş kazasında otuzun üzerinde işçi hayatını kaybetmişti.
O dönem Zonguldak Valisi olan ve şimdilerde bir partinin il başkanlığını yapan şahıs, yaptığım bu hukuksal mücadeleyi sindirememiş, yasa ve yönetmelikleri yerle bir ederek hakkımda uyduruk bir soruşturma açtırıp, 23 Nisan’a on bir gün kala sınıfımı öğretmensiz bırakarak, Ereğli ilçesi Öğberler İlköğretim Okuluna sürgünümü yaptırmıştı. Üyesi bulunduğum Eğitim Sen hukuksal süreç başlatmış, yaptığımız mücadele sonunda bu sürgünüm iptal edilmişti. Ne ki süreç içinde ben üzerimdeki baskılardan zarar görmemek için emekliliğimi istemek durumunda kalmıştım.
Hoşgörünüze dayanarak ayrıntılarına dikkat çektiğim bu süreç hem yerel hem de ulusal basında yer almış, hatta TBMM’de Soru Önergesine konu olmuştu.
Bu konuya ilişkin davaları kazanmam üzerine, o dönem Çaycuma’dan yayın yapan bir yerel internet sitesine yorum yazarak görüşlerini paylaşan ve hepinizin tanıdığı şahsın paylaşımını buraya alarak zamanın insanı nasıl da yalpalattığına dikkatinizi çekmek istiyorum.
…
İki gün arayla yayımlanan yorumların ilki şöyle;
“Halep oradaysa arşın burada demişler. Hukukun güzelliği ve vazgeçilmezliği bir kez daha kendini göstermiş. Manevi değeri çok büyük bir karar değil mi?-17 Kasım 2008”
…
İki gün sonraki ikinci yorum paylaşımı da şöyle;
“MEVLÜT KIRNAPÇI’NIN HUKUK MÜCADELESİNE SELAM!
Çaycuma’nın önemli sitesinin forumuna bir süredir yazmıyorum. İstisnai bir olay, bu tavrımın bir seferlik bozulmasına neden oldu.
Mevlüt KIRNAPÇI bu siteye üye herkesin ilgiyle izlemesi ve yaşamından ders çıkarması gereken farklı bir kişilik.
Fikirlerine katılıp katılmamayı tartışma dışı bırakıyorum. Ancak, devletten maaş alan bir öğretmen olma zorluğuna karşın bugüne kadar gerçekleştirdiği aydın kişiliği ile ortaya koyduğu mücadeleyi herkesin ama herkesin şapkasını önüne koyarak değerlendirmesi gerekiyor.
Demokrasi; iktidarın değil, muhalefetin daha değerli olduğu rejimin adıdır.
Koca Çaycuma’da 1-2 kişinin muhalefeti bile ürküntü yaratıyor. Düşünsenize, onlarca yüzlerce insanın kendi çıkarını düşünmeden ortaya çıktığını!
Öyle bir gün gelirse beklentinin aksine iktidar sahiplerinden daha fazla, görevi gerçekten muhalefet olduğu halde eyyamcılık yapanlar zor durumda kalacaktır.
İkbal düşünmeden, hatta mütevazı rahatını bile riske ederek düşüncelerini söyleyen ve sırf bu nedenle cezaya uğrayan bir insana ve onun mücadelesine saygı duymak ortak görevimizdir derken fazla bir şey istediğimizi sanmıyorum.-19 Kasım 2008”
…
Aradan on bir yıl geçti! Köprülerin altından epey sular aktı. İnsanların toplum karşısındaki pozisyonları, durumları ve şekilleri değişti!
Çaycuma Belediyesinin ikinci kez CHP adayınca kazanılmasından çok kısa bir süre sonra 12 Eylül Cuntasının bir ürünü olan ve halktan “Yol Katkı Payı” isteyen 2464 Sayılı yasa hükmünce orantısız, fahiş ve anlaşılması açıklanamayan miktar ve şekillerde para, üstte beni yere göğe sığdıramayan şahıs tarafından istendi!
Yasanın oluş ve uygulanışındaki hukuksuzlukları görünce gerekli girişimlerde bulunduk. Hatta buna öncülük yaptık. Ne ki süreci istediğimiz yönde geliştiremeyince Zonguldak İdare Mahkemesine kararın iptali için dava açtık. Dava açan on bir kişiden birisi de bendim.
Belediye yönetimi yani üstteki paylaşımlarda beni yere göğe sığdıramayan şahıs bizim bu girişimimize gene anlamakta güçlük çektiğimiz oranda tepki gösterdi. Şimdi ayrıntılarını yazmaya gerek görmediğim birçok sorunu göğüslemek durumunda kaldık.
“Haklıyız, kazanacağız!” dedik ve kazandık. Belediye Meclisinin aldığı o karar iptal edildi.
Üstte paylaştığım iki yorumu yazan aynı şahıs, bu kez benimle ilgili şu paylaşımı yaptı;
“… hadsizliği, küstahlığı, sonradan görmeliği, beden diline yansımış bencilliği ve egosu İle tescillenmiştir. Hırsı gözünü döndürmüş ve pusulasını çoktan yitirmiştir. “…” Memleketteki çok büyük sorunlara geçmişte seyirci kaldığı halde, görmezden geldiği halde köydeki bir konuyu bahane ederek, “kedi kıçını görmüş yara sanmış” tarzında şövalyelikle(?) kalemşörlük yapınca Öğberler gibi Doğu Anadolu’nun ücra(?) köşesine tayin olunca maçası sıkmadığı için emekliliğini isteyen “tatlısu” solcusu, yüksek egosunu tatmin etme adına her konuda bilgiçlik yaptığı gibi, çok iyi bildiğini iddia ettiği Türk dilini kullanarak insanları kışkırtmaktan zevk alan megolaman kişilik, güya eğitimci olan, sahip olduğu yetenekleri kötüye kullanan, herkese tepeden bakan hastalıklı ruh hali acaba size kimi hatırlatır? – 21 Ekim 2019” (Not: Dil hataları düzeltilmemiştir.)
Aradan geçen on bir yıl içinde benim dünya görüşümde ne bir değişme, mücadele azim ve kararlılığımda ne küçük bir düşüş, kişilik ve kimliğimde ne küçük bir kayma olmuştur! Düşünsel çizgimin bana verdiği bilinç doğrultusunda, felsefenin evrensel çizgisi olan “İyi, doğru ve güzel” şiarından en küçük bir sapmam olmamıştır.
Hal böyleyken, Yeniköy Ören Tarlası Doğa Katliamı sürecinde beni yere göğe sığdıramayan aynı kişi, on bir yıl sonra bu kez hukuksuzluğun adresiyle bulunduğu makam örtüşünce beni; “hadsizliği”, “küstahlığı”, “sonradan görmeliği”, “beden diline yansımış bencilliği”, “egosu ile tescillenmiş”, “maçası sıkmadığı için”, “megaloman kişilik”, “güya eğitimci olan”, “hastalıklı ruhlu” olarak nitelendiriyordu!
…
Şimdi; hem Yeniköy Ören Tarlası Doğa Katliamı ve hem de 2464 Sayılı “cunta yasası” hükmünce uygulanmaya çalışılan “Yol Katkı Payı” garabetinin hukuksal ortak paydası; açtığımız davaları uygulamadan mağdur olanların kazanmasıdır! Yani ben ve diğer mağdurlar -bu sayı 3500 dolayındadır- eline sopa alıp adam dövmedik, kimseye hakaret ve küfür yağdırmadık, insanları devletin güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirmedik! Mağdurlar olarak, hukuk yolunu seçtik ve haklılığımızı hukuk önünde kanıtlayarak ilgili kurumları bir yanlışta ısrar etmekten kurtarmış olduk.
…
SONUÇ!
1-Öncelikle, yukarıda üzülerek paylaştığım ve bana söylenen o hakaret, aşağılama ve küfür içerikli tanımlamaları, ilgili şahsa aynen ve katlayarak iade ediyorum! Beni nitelediğiniz o sözcükler benim kimlik ve kişiliğimle örtüşmez! Bu yaşıma dek şunca yıllık kamusal yaşantımda hiçbir kimse hiçbir zaman benim ağzımdan ve kalemimden böylesi çirkin niteleme içerin sözcükler okumamış ve işitmemiştir! İş bu nedenle de hiçbir zaman hâkim karşısında eziş-büzüş olup tükürdüğümü yalar pozisyonlara düşmüşlüğüm yoktur!
2-Yoldaşlarım, dostlarım, arkadaşlarım, meslektaşlarım ve merhaba dediğim tanıdıklardan ricam odur ki insanları iyi tanıyın! Yaşarken aşağılamalarına muhatap olduklarımdan önce ölürsem, tabutum ya da mezarım başında üçüncü sınıf bir aktör gibi rol kesmelerine izin vermeyin! Bu size vasiyetimdir!
3-Ben Mevlüt Kırnapçı olarak bu yaşıma dek, hep halkın yanında ve onunla aynı çizgide oldum! Bilincimin verdiği bakış açısıyla toplumsal mücadelenin her aşamasında kanımla, canımla, bütün gücümle yer aldım. Ölünceye kadar da bu tavrım sürecek! Yaşamım boyunca; para, makam, mevki, şakşakçılık, ahlaksızlıkla hiçbir işim olmamıştır! Ölünceye kadar da olmayacak! İnsanın kaybedecek bir şeyi yoksa korkacak bir şeyi de yoktur! Kaba kapitalizmin açıklarını kullanarak elde ettiğim bir servetim, insan emeği üzerine kurulu kirli bir düzenim ve bu yolla elde ettiğim varsıllığım yok! Hal böyle olunca korkacak bir şeyim de yok!
BÜTÜN…
Bütün bunları niye yazdım? Aziz Nesin, “Ölüm, konuşmanın yarıda kesilmesidir!” der. Henüz yaşıyorken ve henüz konuşabiliyorken benim ağzımdan işitin, benim kalemimden okuyun istedim. Eğer aymaz bir sürücünün kullandığı kamyon çarpıp beni helak etmez, uyduruk bir virüs hak edilmemiş bir ölümü dayatmazsa yaşadığım şehrin yaşamına ilişkin tuttuğum ayrıntılı notları kitaplaştırarak bu şehrin tarihine bırakacağım! Sizin paranız, pulunuz, eviniz barkınız, makam ve mevkiiniz vız gelip tırıs gider! Yaşamdan beklediğim maddi hiçbir beklentim yok! Sahip olmak istediğim her şeye sahibim ve böyle mutluyum!
BU YAZIYI…
Sevgili dostlarım, bu yazıyı sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizi seviyorum. Siz varsınız diye ben varım. Sizden; iyi, doğru ve güzelin yanında olmanızdan başka isteğim yok! Gelecek güzel günleri, ağzından lağım akanlarla değil; bizler kendi ellerimizle kuracağız! Güneşli güzel günlerde el ele halaya duracağız! Bunu biz başaramazsak torunlarımız başaracak! Ağzından lağım akan bukalemunlar hiçbir zaman yanımızda ya da aramızda olmadı, gelecekte de olmayacak!