YANDIM TEKEL OĞLAN!

Köşe Yazıları için Profil Fotoğrafı

YANDIM TEKEL OĞLAN!

İki takım çıkacak kadar çoğunluk olmayınca ‘Tek kale’ maç yapardık çocukluğumuzda. Kaleye de iyi bir kaleci koyardık ama ayağına topu geçiren hep aynı kaleye vurunca neylesin iyi kaleci! Bu benim çokseslilik hastalığım o yıllarda kendisini belli etmiş olmalı ki sevmezdim ‘Tek kale’ maçı! O kaleye gol atmam gerekirken inadına uzağa vururdum topu!

Bu ‘tek’ ve ‘tekel’ daha sonraki yıllarda politik bir kavram olarak girdi dağarcığımıza! “Tekelci kapitalizm” vardı örneğin! Kapitalistin tekelcisi, büyük balığın küçük balığı yutması üzerine kurulu bir güç dengesi oluşturuyordu! Hani “Serbest rekabetçi sistem” gibi iyileştirilmiş sömürü düzenine bile tahammülü olmayan tekelci kapitalizmin toplumsal yansıması; faşizm, diktatörlük, tek seslilik, sansür, hukuk tanımazlık, kaba bir dil, toplum mayası olarak tanımlanan; din ve milliyetçiliğin kazındıkça kazınması

Döndük dolaştık geldik ‘Tekel Oğlan’ tekerlemesine.

Bakar mısınız, devlet denilen egemen sistem, ülkemizdeki TEKEL’i özelleştirdi ama tekelciliği yasaklamak istemedi! Çokseslilik yerine tekelci baskı dönemleri beserdikçe beserdi; oburlaştı! Geldik bugüne!

Şimdi hepimiz, “Yandım Tekel Oğlan!” türküsünü söylüyoruz! Hem ülkede, hem Çaycuma’da! Altı, yedi yıldır yazmaktan dilimde tüy bitti! “Şeffaflık! Cam kapı! Halk oylaması…” vb. büyülü sözcüklerle çıkılan yol, “Ben bilirim, Kaldır-indir parmağını, Höt-zöt…” devam ediyor! Gördüğümüz; “Tekel Oğlan ve yedi cüceler!” Öp kurbağayı prens uyansın!

Ülke, “Tekel Oğlanlar” cumhuriyetine döndü! Hem yerelde hem genelde; özür yok, istifa yok, aykırı olduğu varsayılan eleştirilere kulak asmak yok, o yok bu yok!

Aman Tekel Oğlan / Yandım Tekel Oğlan / Cıvatası gevşemiş / Reklâm yapar Oğlan!”

Yemezler! At terli! Siz ki milletin lokmasına el uzattınız; iflahınız yok! En yakından en uzağa tüm Tekel Oğlan’ların yazgısı aynı olacak!

Halk dediğin güneşe bakmaktır! Bu halk gözünü kör etmeyi göze alır; bakar güneşe!

Halk dediğin kendini asmaktır! Bu halk kendini asar, size boyun eğmez!

Göreceksiniz bunu!

Ben mi? Rakı parası biriktiriyorum! İçeceğim o gün!

İnanın bana uzak değil o gün! Yatçez kalkçez, yakçez kalkçez, yatçez kalkçez; sizi şutlecez! Hem de tek kale maçında değil; yüz yirmi metrelik tam sahada!

 

TARLAYA / IRMAĞA EV YAPMAK!

Sakarya’da altı yıl görev yaptım! Altı yıl boyunca ayda bir kez maaşı alınca Adapazarı’na inerdik. Sakaryalılar Adapazarı’na Sakarya demez! Hatta Adapazarı da demez; Ada der! Vanlıların, Van Gölüne; Van Denizi demesi gibi!

Ada’ya her indiğimizde önce iki adam boyu mısır tarlaları ve o tarlaların içine yayılmış evler karşılardı bizi. Her seferinde şaşırırdım; “Yahu bu bizim insanımız tarlaya soğan, mısır, buğday ekmek varken niye ev eker ki? Her yer ev! Üstelik çok katlı evler!” derdim.

Geldi çattı Marmara Depremi; o evlerin ikinci üçüncü katları toprak seviyesine inerken, ilk katlar toprağa daldı! Şehrin yüksek ve yamaçlarındaki evlere hiçbir şey olmadı!

Hepinizin bildiğini yineleyeyim; Doğa hukukunun yargısı katidir ve istinafı yok! Cezayı keser! Devamı daha da vahim; ölüm, konuşmakta olanın sözünün yarıda kesilmesidir! (Aziz Nesin) “Yahu, her ne kadar ben öldüysem de bu pek hoşuma gitmedi, izin verirseniz ben dünyaya geri dönüyorum!” deme hakkınız yok! Aklın engelleyebileceği yanlışların bedeli; ölüm! Ancak biz akıllanmıyoruz! Görünen o ki akıllanmayacağız da!

Biz derken Ada’yı değil; Çaycuma’yı kastediyorum! (Ada’yı Adalılar düşünsün!)

Geçen hafta yazdığım yazıda da gördüğünüz gibi parti farklılığı fark etmiyor! İş kestirmeden güç ve paraya ulaşmak olunca hepsi aynı yolu izliyor! Tek kale maça bayılıyorlar!

Irmak yatağı cam-cam; öpsün seni amcam!

Irmağa ektim soğan; bitmedi yedi Tekel Oğlan

(Uymadı ama uysa da şo’oldu, uymasa da!)

 

YATMAK!

Sağıra yatmak! Sığıra yatmak! Soğura yatmak! İstiareye yatmak! Suya yatmak! Yatmak, yatmak, yatmak

En baştaki yatmaktır benim en çok gördüğüm! Herkes görüyor, biliyor, anlıyor ama sağıra yatıyor! Yılan gezip tozsun, bana ne? O yılan kendisini sokup makus talihini yaşatınca yani benim deyimimle çalıyı yiyince soluğu benim yanımda alıyor; “Hocam, var ya bilsen ne oldu?!”

Biliyorum “Hiçbir şey olmadıysa bir şey oldu!” Yani oldu da bitti maşallah!

Soruyorum; “Bu söylediklerin kimin yüzünden oldu?”

Yurttaşım cebbar inkâr ediyor; “Evet, böyle ama benim yüzümden değil!”

Tekel Oğlan yatmış; malak gibi annanıyor! Film otuz iki kısım tekmili birden gösterimde! Ortada bir suç var ama tek bir suçlu bile yok!

Ölüyü çok yıkarsan; yellenirmiş!”

Ey benim yatalak halkım! Sen ölüyü yıkamayı abarttın! Canım tamam anlıyorum seni, hani eline sırığı alıp adam dövecek değilsin elbet ama insan kafayı kaldırıp bir bakar! Höst der, hoşt der, kış der, çüş der! Der oğlu der! Siz herife dayadınız sarımsağı, dayadınız soğanı, dayadınız işkembe çorbasını, şimdi “Bu Tekel Oğlan kokuyor!” diyorsunuz!

(Uzattım; kesiyorum! Sözün tamamı Celal Oğlana söylenirmiş!)

 

ARTHUR RİMBAUD

Arthur Rimbaud, Georges İzambard’a yazdığım mektupta, ‘hiç bilmedikleri konularda tartışan bilinçsiz insanları kastederek’, “Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık!” diyor.

Yazıyı okurken, iki yüz yıl öncesinden bize seslendiğini sandım Rimbaud’nün! “Kendini keman olarak duyumsayan odun!” Harika bir benzetme. Kimseyi küçümsemek, kimseye bir şey söylemeye çalışmak istemiyorum inanın! Ama günlük yaşamımda öyle insanlarla bir arada oluyorum ki konuşurken peygamber, kamusal alanda tilki, kimsenin görmediği yerlerde İblis! Toplumsal ortalamamızı kemanla, kemençe düzeyinde sanıyor insan! Oysa var olan dört ster odun!

Aslında yazının tam da burasında açık, net ve anlaşılır örneklemeler yapmak isterdim…

Okuma, araştırma, bilgilenme ve bu eksende tavır ve davranış sergileme…

Yok, yok, yok!

Adam demiş; “Ne satıyorsun?”

Öbürü sakin; “Odun!”

Adam arsız; “Ben sana öptüm!”

Kimin eli kimin cebinde, kim kime teşne bir bilebilsem! İpin ucu kuşun elinde deyip gülüyorum! Öneririm; siz de öyle yapın! Gülün! Gülmek en devrimci eylemdir!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *