YALNIZ ADAM!

mevlut

YALNIZ ADAM!

Başlığa bakıp bir “er kişi”den söz ettiğim anlaşılmasın. Kaynaklar “adam” tanımlamasının “Âdem”den geldiğini söylüyor. Âdem de “insan” demektir. Bu tanımlamaya bir ara tanımlama ya da ek yapmam gerekirse okuduğum kutsal kitaplarının hiçbirinde kadından “insan” olarak söz edildiğini görmedim. Yani kadın için “insan” tanımlaması yok hiçbirinde.

Yalnızlık Allah’a mahsustur!” tanımlaması da “O’nun eşi benzeri yoktur!” nitelemesinden gelir. İlk insan olduğu dinsel rivayet olan Âdem de tek yaratılmış! Canı sıkılınca onu eğlendirsin, ona yardımcı olsun, iyi ibadet edebilsin diye yaratıcının “kadın” canlısını ona arkadaş olarak yarattığı söylenir. Dikkatinizi çekmek isterim, “insan” olarak nitelendirilen tek canlı olan Âdem’e bir eş, bir türdeş olarak değil; bir arkadaş, bir hizmetkâr olarak kadın canlısının yaratıldığı genel kabul görür.

Bütün bu yazdıklarımın yalnızca inanç temelli olarak şekillenen birer dinsel menkıbe ya da inanç dizgesi olduğu açıktır! Sosyolojik yanı vardır ama bilimsel ve tarihi bir yanı yoktur.

Tartışılan bir konu mudur; Evet!

Tartışılması doğru mudur; Tartışılır!

Ben, yaşam felsefesini bilimle besleyen bir insanım. Benim insana olan güvencimin inanç olma yanı yoktur. Bilimsel ve sosyolojik yanı vardır. Bu temel insan için şunu söyler; “İnsan sosyal bir varlıktır; yalnız yaşayamaz!İnsan aklıyla vardır ve bu yönüyle biriciktir! Kadın ve erkek, insan türünün birbirini tamamlayan bütününün eşit birer yarısıdır! Yalnızca insan için değil, doğadaki tüm canlılar için bu böyledir!

Yalnızlık, doğada insana tanınan bir yaşam şekli değildir. Yalnızlığın temeli tamamen sosyolojiktir. Toplum dışına itilmişlik ya da gönüllü uzaklaşmanın tanımıdır yalnızlık!

Aslında yazıya başlarken amacım bu literatür bilgilerini sıralamak değildi.  Ne ki yazacaklarımın temellenebilmesi için bu bilgileri sıralamak gerekti. Devam etsem konu uzayacak! Kısa kesmeliyim. O halde kestirmeden birkaç cümle kurup bu konuya ilişkin farklı durumları sonraki yazılara bırakayım…

1-Kimileri, sosyal ve toplumsal yaşamın içinde varmış ve hatta etkinmiş gibi görünür ve hatta hatta bu konuda özel çaba harcar ama özünde dağ başına dikilmiş bir heykel kadar yalnızdırlar!

2-Kimileri, toplum dalkavukluğu olarak adlandırılan “herkese şirin görünmek” ve “her gacarayan arabaya binmek” yerine, toplumda özgül ağırlığı kadar yer alıp kendini kendi dünyasına çeker. Görünüşte yalnızdırlar ama o özgül ağırlık onları bilinir kılar!

3-Yalnız bırakılmakla, yalnızlığı tercih etmek aynı değildir. Birinde dışlanma vardır ve değerlikleri dönemseldir. Örneğin, kimilerinin altından makam koltuğunu ve cebinden banka cüzdanını alınız geriye bir keçiboynuzu kalır! Kavlangaların altında iki bardak çay içecek arkadaşı olmaz sonraki yıllarında.

Kimileri de siz ne yaparsanız yapın yok olmaz! Üretici Köylü Pazarına gittiğinde çantasına marul, soğan, ıspanak atılır! Almazsa gücenilir! Kavlangaların altı onsuz olmaz! Kucaklanır!

Yalnızlık, kapitalizmin insana attığı bir kazıktır! Kâr, para, mal mülk, makam gibi tuzaklar insanı hiç eder!

                                           BELEDİYE BAŞKANINA TEŞEKKÜRLER!

Not; Üstteki konuyla bir ilgisi yok ama Tunceli sokaklarında, halkıyla birlikte elinde kürek, kar kürüyen komünist Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nu dostluk ve kardeşlikle kucaklıyorum! Ve onu, “Yalnızlığı çöpe atan insan!” ilan ediyorum!

 

HAT TRICK!

Ah şu salgın dönemi! Darmaduman etti her şeyimizi! Kahveye bile çıkamaz olduk! Konuk kabul etmeyi, konuk olmayı, çarşı pazar gezebilmeyi zehir etti bize!

Paylaşımdaki fotoğraf bir bayram günü çekildi. Özellikle de benim çaba ve çağrılarımla bir bayram klasiğine dönüştürdüğümüz futbol maçları yapardık daha iki üç yıl öncesine kadar. Bayram için köye gelen gurbetçi gençlerimiz bu sayede tanış, biliş olur, dostluk geliştirirdi. Yaşlı genç ayırımı yapmaksızın sahaya çıkar, şen şakrak maç yapardık.

Kalabalıktık; çok kalabalık! En ortalarında da ben! Sonra iddiaya girerdik. Örneğin ben paylaşımdaki görselin olduğu gün “Hat trick” (Bir maçta üç gol atma) yapacağım konusunda iddiaya girmiş, bütün engellemelere ve sahadaki en yaşlı oyuncu olmama karşın o üç golü atıp hat trick yapmış ve mükellef bir içkili sofra kazanmıştım!

Her maç sonrası o gün orada olanların tamamı yan yana dizilir anı fotoğrafı çekinirdik. Paylaşımdaki görselin sağa ve sola doğru devamı var! Kucaklaştıkça çoğalır, çoğaldıkça kucaklaşırdık!

Bu salgın hastalık dönemi geçtiğinde ve eğer sahaya çıkıp oynama dermanım kalırsa gene bu futbol buluşmalarını yapmak en büyük isteğim!

Bu satırları okuyan herkese öneririm. İnsan çoğaldığını, güç topladığını ve birlik olduğunu duyumsuyor! Bundan büyük mutluluk olur mu?

Birlikte top koşturduğumuz bütün arkadaşlarımı selamlıyorum!

 

DAĞ BAŞINDA BİR GÖL!

Fuat Yüksek’le yüz yüze tanışma olanağım olmadı. Şavşatlıdır ve birçok özelliğinin yanında iyi bir fotoğraf sanatçısıdır. 78 Kuşağının boyun eğmemiş devrimcilerindendir. İyi bir sosyalist ve iyi bir insandır. Üreten bir insandır.

Paylaşımdaki görsel ona aittir. Küçük Şırata, Şavşat’ın Pınarlı Köyü dağlarında doğa harikası bir küçük göldür! Fuat Yüksek bu fotoğrafı paylaştığında kendisiyle iletişime geçip fotoğrafın orijinalini istedim. Sağ olsun kırmadı ve gönderdi.

Işığın (güneşin) yansıması, bir yanını taşlara mıcırlara, bir yanını çiçeklere ağaçlara, bir yanını mavi gökyüzünü kaplamış beyaz bulutlara yaslayan Küçük Şırata Gölüyle kendimi özdeşleştirdim nedense. O güzelim dağ başında, o güzelim gölün o mağrur ve ödünsüz duruşu, duruluğu, çelik mavisi rengi, tek başınalığı beni öylesine etkiledi ki o fotoğraftan güç alır, ona bel bağlar oldum.

Teşekkürler Fuat Yüksek!

Teşekkürler kardeşim Küçük Şırata!

Teşekkürler Şavşat!

Ölmeden oralara mutlaka geleceğim; Söz!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *