TKP OLMAYI GÖZE ALMAK!

mevlut

TKP OLMAYI GÖZE ALMAK!

Hüseyin Ağabey (Hüseyin Kızılbağ-D.1 Şubat 1952 / Ö.7 Şubat 2021-Saltukova) ilk gençlik yıllarımızın efsane isimlerindendi. Arabesk müziğin en güzel örneklerini onun sazından dinlemişliğim vardır. Müteahhitliğini yaptığı inşaatlarda işçi olarak çalışmışlığım, biriktirdiğim paralarla Almanya’ya gitmişliğim vardır! Hepimizin ortak görüşü olan konularda farklı çıkışlarıyla bizi şaşırtan kıvrak bir zekâya sahipti. Babasının etkisiyle olsa gerek Hüseyin Ağabey, Adalet Partili ve iyi bir Demirel’ciydi! Yani politik olarak karşı cephedeydi. Ne ki aradan geçen on yıllar onu değiştirmiş, bizimle aynı paralele gelmişti. AKP iktidarını ağır eleştirir, yapılan politik ve ekonomik yanlışları tepkili bir şekilde eleştirmekten geri durmazdı.

Hüseyin Ağabeyin kardeşi rahmetli İlhan Kızılbağ (-ki o da güzel saz çalardı!) Saltukova Ortaokulundan sıra arkadaşımdı. Üstelik anneleri bizim köydendi. O nedenle olsa gerek çok sıklıkla olmasa da yollarımız hep kesişmiştir.

Bir defasında, bizim köyde, ortak akrabamızın evinde söyleşirken TKP’li olduğunu söylemiş, şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum!

Hüseyin Ağabey, aylar yıllar geçip seninle yoldaş olacağımızı düşünemezdim!” demiştim.

Hüseyin Ağabey, her zamanki muzip gülüşüyle yüzüme bakmış; “Doğru söylüyorsun! Seninle yoldaşız ama senin sandığın şekilde değil!” demişti.

Bir anlam verememiştim elbette. “Benim sandığımdan başka yoldaş nasıl olunur Ağabey?” diye sorduğumda, “Sana facebook arkadaşlığı gönderiyorum, oradan anlarsın!” deyip konuyu kapatmıştı.

Arkadaşlığını onayladığımda TKP’nin hangi TKP olduğunu gördüm! Sayfasındaki künyesinde TKP şöyle kodlanmıştı; “Tek Kişilik PartiBaşkanı ve tek üyesi!”

Şaşırıp kalmıştım. Söylemek istediğini o zaman anladım. Toplumda her zaman ve her koşulda doğruları söylemek, araştırıp soruşturmak ve bu çizgide söyleyeceğini söylemek öyle çok da matah bir durum değildi. Hüseyin Ağabey, doğru bildiği konuda sözünü hiç esirgemezdi. Demek ki o nedenle TKP’li olmuş ve öyle yürümüştü. O, bu haliyle hilafsız bir demokrat olmayı başarmıştı!

Hüseyin Ağabeyi, amansız bir hastalık sonucu 7 Şubat 2021 Pazar günü, yani iki yıl önce, en verimli çağında kaybettik.

Kendisi bilmiyor ama ben onun kurduğu TKP’nin ikinci ve şu an hayatta olan tek üyesiyim! Hüseyin Ağabeyin anısı önünde saygıyla eğiliyor, insanlığa kattığı güzellikleri selamlıyorum!

 

LEOPOLD STAFF!

(Leopold Henryk Staff /14 Kasım 1878-31 Mayıs 1957/, en çok Genç Polonya diye adlandırılan ve Chimera Dergisi tarafından desteklenen anlatımcılığa ve gerçeküstücülüğe yönelen eserleriyle tanınan Polonyalı şairçevirmen ve denemeci. -Wikipedi-)

Şair Leopold Staff’ın bir makalesinde “Ne kadar zavallıdır sormayan insan!” cümlesini okuyunca irkildim! Felsefenin Teolojiye somut bakışını yansıtıyordu sanki! Ki o şöyledir; “Şeytan bir sorudur, Tanrı bir yanıt!” O nedenledir ki tanrıcılar, kendilerine soru sorulmasından hoşlanmazlar! Ne ki ben Staff’ın yargısına eleştirel baktım. Staff güzel söylemiş! Söylemiş de bence eksik söylemiş. O söz bence şöyle olmalıydı; “Ne kadar zavallıdır sormayan, –soramayan, sorgulamayan– insan!”

Sormak, sorgulamak, -bilgi eksenli- yargılamak, eleştiriözeleştiri… İnsanı insan yapan kavramlardır. Bu kavramları yaşamına yansıtmadan diline pelesenk edenlere “Devrimci lafazanlar”, yaptıklarına da “Devrimci lafazanlık” diyor V.İlyiç Lenin!

Çok söz eşek yüküdür. Konuya ilişkin söyleyeceklerim bu kadar!

 

İMAM ŞAFİİ’NİN İZİNDEN GİDENLER…

Şafii Mezhebi’nin kurucusudur İmam Şafii. Yaşadığı döneme göre iyi bir eğitim almış ve hem kendi döneminde hem de sonrasında ve hatta günümüzde bile etkili olmayı sürdürmüş bir kişiliktir. Ne ki inanç dizgeleri içinde yeri diğerlerinden farklı değildir. Onun inancında kadın, erkeğin malı ve hizmetçisi, diğer insanlar da kendi gibi düşünenlerin hizmetkârıdır!

İşçiye ve kadına yumuşak davranma; sana ihanet eder!” der İmam Şafii.

Şaşırtıcı değil bu! İşçi ve kadın! Her ikisi de onun için alınıp satılabilen birer meta olmanın ötesinde değildir. Bu anlayışa göre işçi ve kadına sert davranmalı; başını kaldırmasına izin vermemelidir! Yani özgürlüklerini yok etmelidir. Yumuşak davranırsan kendini sömürenlere ihanet eder! Kadın sizin malınız olmadığını söyler… İşçi hak-hukuk-adalet der! Kadın baş kaldırır! İşçi grev yapar! Öyleyse vuracaksınız kafalarına, itaatlerinde aksama olmayacak!

Bir şekilde bu yazıyı okuyanlara bir sorum olacak; “Yaşadığımız şehirde İmam Şafii’nin izinden giden kimleri tanıyorsunuz?”

 

DAĞLARCA’DAN KOCABİR NODUL!

Bazen uyuruz yürürken / Olur yükümüz daha az…”

Rüyada arpalar büyür ama / Rüyada karın doymaz!” FH Dağlarca (Atlar: 1943)

Rüyada karın doymaz! Ama arpalar büyür, kuş uçar, devran döner… Rüyada karın doymaz!

Karnınızın doyması için uyanık ve ayakta olmanız gerek! Emek harcamak, ter akıtmak gerek! Boyun eğmemek, direnmek, iyi-doğru ve güzel’in izinden ayrılmadan yürümeniz gerek!

Koca Dağlarca daha ne desin? Yürürken uyumayın diyor… Yükünüz azmış gibi görünür ve hatta arpalar boy verir ama karnınızı doyurmaz bu diyor! Daha ne desin?

Ben de inatla işaret parmağımı uzatmış “Ahan da bu! Bak, ahval bu! Gör bunu; susma konuş!” diyorum. Kimileri görüp konuşuyor, kimileri görüp pusuyor, kimileri de kör kör parmağım gözüne deyip; “Hocanın işaret parmağının tırnağı uzamış!” diyor!

 

YALNIZLIĞA MAHKÛMSUN SEN!

Kırdın, döktün, dağıttın… Aşağıladın, ötekileştirdin, köpük saçtın… Aldığını buldum sandın, verdiğini ulufe gördün, alanın burnundan getirdin… Gücü sana yetenlerin önünde durcuk dururken, gücünün yettiklerini kovdun, dövdün, baskı kurdun… Sen kendini amansız bir rüzgâr, insanları karşında titreyen yaprak olarak görmek istiyorsun. El hak doğru! Karşında titreyen yaprak az değil. Ne ki ben ve benim gibilerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok! İşte senin aklının almadığı şey de bu! İşte bu nedenle delireceksin! Beter ol!

Sözün özü; kendin ettin, kendin buldun! Şimdi çay içmeye, deniz görmeye, acı güne, düğüne bayrama, el etek öpmeye yalnız gidiyorsun! Sağında kimse bırakmadın, solunda kimse bırakmadın; önün arkan sobe; nemalandırdıkların sana gebe! Güç gider; onlar da gider! Asıl yok olmayı o zaman yaşayacaksın!

Biliyoruz, Everest, Kilimanjaro ve daha nice dağları sen yarattın, keşke bırakaydın da Ağrı Dağını başkaları yaratsaydı! Keşke kendini sevdiğin kadar kedi köpek sevmeyi de becerebilseydin! Keşke ihtiraslarını insan sevmeye odaklasaydın da yancılara, yalakçılara kalmasaydın!

Hayat denilen dünya serüveni sonsuz değil! Taşla, topaçla geride hoş seda kalmadığını yaşarken göremeyeceğin için şanslısın. Ne ki önceki dönemler insana iyi birer örnek olabilmeli! İyi örneklerin hepsini çöpe atmakta beis görmeyenlerin sonu da yapıp ettikleri gibi olacaktır!

 

BİR KAMYON SOĞAN!

Bolu’dan bir kamyon soğan getirttik! Kamyonu Cumhuriyet Meydanının arka sokağına park ettik. Çuvallar, “Arabadan soğanları alacakları…” bekliyor. O gün çok yakın. Korkma soğanlar çürümeyecek. Seni arayıp haber vereceğim. O zaman alacaksın arabadan soğanları!

Soğan deyip geçme; alı var, moru var, acısı tatlısı var! Arpacığı, dublesi, yeşili var! Yahni yapılır, salataya katılır, ekmekle katık edip tuzlayarak yenir, maça giderken cebine alırsan kulüp başkanının ya da hakemin kafasına atabilirsin! Çok işe yarar çok!

Haset etmene gerek yok! Soluğu başka yerlerde aldığında soyulup soğana dönenler yandan yandan raks ederken, ulufesi kesilenler gözlerine kaçan soğan nedeniyle ağlayacaklar!

Beni sorarsan; sorma! Arabadan alınan o soğanları yapıp edip üreten benim! Ne yani? Yanına kâr bırakacağımı mı sanıyorsun! Dua et; erken gideyim! At sineği olmayı hiç bırakmayacağımı unutma olur mu?

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *