TANRIYA EMANET!
“TANRIYA EMANET!”
Din, insanlık tarihi boyunca egemenler için, sömürü düzeninin tamponu olmuştur. Tarihin hiçbir döneminde, emeğin, emekçilerin hak ve adaletin yanında olmamıştır. İnsan yaşamını karartan bir baskı aracı olarak kullanılagelmiştir! Çünkü din, soru değil, yanıttır!
Yandaki görselde gördüğünüz fotoğraf 1930 yıllarında çekilmiş. Arabanın alnacında “Tanrıya emanet” yazıyor. Tanrı sözcüğü, Türkçedir ve “tengri” sözcüğünden türemiştir. Allah sözcüğüyse Arapçadır ve kökeni İbranicedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında topluma Türk kültürü egemen olduğundan, dilde de Türkçeye öncelik verildi. Arabanın alnacında “Tanrı” yazıyor olması hiç kimse için sorun değildi.
Bugün böyle bir arabanın alnacına, böyle bir tümce yazılmış olsa mahalle imamı başta olmak üzere ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz herkes müdahil olur, Türk’ün Türkçesi değil de Yahudi’nin İbranicesini yazmak için baskı kurulurdu.
Egemen güç, kendi terminolojisini dayatır. Bu dayatma karakteristik bir tavırdır.
12 Eylül sonrası hükümet olan Anavatan Partisi, ANAP kısaltmasını kullanmaya karşı durur; “Anavatan” denmesini isterdi. Devamı olan Adalet ve Kalkınma Partisi, AKP olan kısaltılmış adını, “AK Parti” olarak kullanmamızı istiyor.
Sık tartışılan bir konuyu yineleyeyim! Kişinin aidiyetini belirleyen en temel kanıt dildir! Ben Türküm ve anadilim de Türkçedir. Ne diyeyim; “Tanrıya emanet olun!”
KABA SÖMÜRÜ
Kapitalizmin sömürü çarkı açları doyurmaz. Çünkü hiçbir yerinde toplumsalcılık yoktur. Acıma, üzülme, vicdan, ahlak, hakkaniyet, adalet, liyakat gibi kavramlar sömürü çarkında geçer akçe değildir! Emek işkencededir. Okullar yazgı bezirgânı, hastaneler ölüme açılan kapıdır! Bankalar yasal tefeci, siyaset daha çok sömürü için basamak, insan; mutfakla helâ arasında bir borudur!
Asgari, ‘en az” demektir. Asgari ücret; çalışan kişiye verilebilecek en düşük ücret demektir.
Sömürü çarkı, “Asgari ücret” diye bir kavram üreterek insanı açlığa yazgılı kılar.
İnsana yaraşan; “Herkesten gücü oranında, herkese gereksinimi kadar” şiarıdır. Bu şiar sosyalizmin temelidir. Hani o artık pek işitemediğimiz “eşitlik” denen kavram var ya, a-ha işte o, odur.
Avrupa ülkeleri, toplumsal çalkantıları önleme adına kapitalizmi insaflı bir sömürü olarak uyguladığı için, ülkemizdeki ücretlendirmeyle kıyaslanamayacak bir iyiliktedir. Ülkemizde yaşanan vahşi kapitalizm bile değil; gasp düzenidir! Bizde, din ve dincilerle uyuşturduğu beyinleri kolay kontrol etme mekanizması işlemektedir.
Bakar mısınız bir komisyon kurup adına Asgari Ücret Tespit Komisyonu demişler ve millet açmış ağzını oradan ekmek parası bekliyor!
Ey halkım; ağzını açma, gözünü aç. Bekleyen derviş, muradına ermeden gebermiş. Minaredeki hoparlörün son ses açılarak sana bağırması boşuna değil. Sen sustukça miden daha çok bağıracaktır! Ve sen bütün bunları burnunu taşa sürterek öğreneceksin!
İYİMSERLİK ÖLDÜ!
Sülük gibi yapışıyorlar birbirlerine. Aşiret gibiler, klan gibiler, sanırsın birlik beraberliktir görünen! Biri hapşırsa; “Çok yaşa!”diyecek yerde; “Nö gözel hapşurduuu!” diyorlar. Alayı ‘alma altında’ büyümüş. Taşı görmezden gelip çevresini dolanmayı yeğliyorlar.
Selamı sabahı haneye yazılan sırt kaşımalara dayalı bu anlayışın alkışçısı olamam! Yanlışa yanlış, doğruya doğru! Baç umarak toplumculuk olmadığını ve sloganla abat olunamayacağını ister cami minaresinden, ister miting alanından bağırın; nafile!
Hayır! İnanın bu bir karamsarlık değil. Bir vakıanın saptaması olma dışında bir amacı yok söylediklerimin. Sınıf bilincine bilimsel bakamayan tevatür ürünü süslü sözlerle devrim olmaz! Olsa da Nikolai İvanoviç Buharin gibi önce beni yer! Halkın bilmezliği üzerine kurulu sömürü çarkının bir parçası olup düzene ve onun aparatlarına yaslanarak varılacak bir güzellik yok!
Kötü bir çağı, çürüyüp ekşiyerek yaşıyoruz. “Düzeyiniz, son görüştüğünüz beş kişinin ortalamasıdır!” demiş usta. Ahval ve şerait böyle olunca iyimser olunmuyor.
İyimserlik öldü!