TABLO; GUERNİCA AMA İKTİDAR ‘MONA LİSA’ İSTİYOR!

TABLO; GUERNİCA AMA İKTİDAR ‘MONA LİSA’ İSTİYOR!
Toplumcu gerçekçi sanat anlayışı, sanatın ve sanatçının toplumun sorunlarından kopuk olmaması gerektiğini düşünerek üretir.
“Guernica, Pablo Picasso tarafından 1937’de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanya’sına ait yirmi sekiz bombardıman uçağının 26 Nisan 1937’de Guernica şehrini bombalamasını anlatan anıtsal tablodur.”
Tabloda, bombardıman sonrası paramparça olmuş insan parçaları kübizm resim anlayışıyla anlatılmıştır. Resme bakarken yaşadığınız duygu acıdan başka bir şey değildir.
Bir Alman subayı müzeyi gezerken, tablonun önünde durur. P. Picasso da tablonun yanındadır.
Alman subay Picasso’ya sorar;
“Bunu siz mi yaptınız?”
Picasso, “Hayır!” der. “Ben yapmadım. Siz yaptınız!”
Gazeteciler, hukukçu milletvekilleri, parti başkanları, muhalif siyasetçiler, yazıp çizenler, sesini yükselten duyarlı insanlar… Yüz binlerce insan içeride ya da mahkeme kapılarında sürünürken, Toplumcu Gerçekçi sanat anlayışı elbette Guernica tablosu gerçeğini konu edinecektir.
Hal böyleyken, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosunu yapacak değildi elbette.
Velev ki Mona Lisa tablosu çizdi! “Bu kadın belli belirsiz gülerek kiminle alay etmektedir?” denilerek ressam hakkında bilmem neyi ne etmek gibi bir sav uydurulup çekilirdi sigaya!
Heykeltıraş sanatçısı Mehmet Aksoy’un, Kars’taki “İnsanlık Anıtı” yıkılarak başladı bu iktidarın serüveni! Oysa o heykel, Türk, Kürt, Gürcü, Ermeni barış ve kardeşliğini anlatıyordu. Halkların kucaklaşarak birlikte yaşamasını simgeliyordu. Anıtı parça pinçik ettiler! Toplumsal kutuplaşmayı kardeşle kardeş arasına kadar indirdiler! “Dindar-kindar” ikilemi semirtildi!
Barış ve kardeşliğinin, savaşsız sömürüsüz bir dünyanın yönü, Toplumcu Gerçekçi sanat anlayışının yönüdür! Gerisi çürümüş insani kötülüğün egemenliğidir!
Er ya da geç, insanlık; iyi, doğru ve güzelin yolunu bulacaktır!
MAKİNELEŞME VE TARIMSAL SANAYİ!
Tarımsal Sanayi, Ağır Sanayi, Eğitim-Kültür ve Sanat!
Herkese konut, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım! Yer altı ve yerüstü varsıllık kaynaklarının hammadde olarak kullanılıp halkın tüketimine karşılıksız sunmak!
Bu ve daha birçok insanı insan eden işler birer hayalden ibaret mi?
Anadolu toprakları son otuz yıldır üretmeyi bıraktı. Hayvancılık öldü! Bin bir türlü meyve ve tahıl yetişen topraklarımız şimdi bakir ve sahipsiz. Tarlaları diken bastı, köyler boşaldı. Büyük şehirlere göç akını; açlık, yokluk ve yoksulluk ötesinde bir şey getirmedi.
Kapitalist sömürü çarkı bile yozlaştırıldı! İşçi grevde, iktidar gücü enselerinde! Patron; “Siz kimsiniz? Bir yevmiye peşinde koşan adamlarsınız. Benim zenginliğimi siz değil; Allah verdi!” diyor.
Kapitalist sanayileşmeyle, sosyalist sanayileşme kavram olarak bile yakın değiller.
Sosyalist ülkeler, işgünü çalışma saatlerini günlük dört saate düşürme çalışmaları yapıyor. Daha çoğuna ihtiyaç yok! İnsanı doyurup barındırmak o kadar da meşakkatli bir iş değil ki!
Kapitalist sömürü çarkı daha çok iş, daha az ücret histerisiyle saldırıyor üreten emekçilere.
Dahası, örgütlülük suç sayılır duruma getirildi.
Anadolu insanlarının üretim seferberliği yaptığı devirler gerilerde kaldı. Eğitim ve sağlık, barınma ve ulaşım çöktü!
Sonuç; kötü! Çok kötü! Çok çok kötü!
ELMANIN HAZİN ÖYKÜSÜ!
Zeus, güzellik yarışmasına katılan üç tanrıçanın hangisine altın elmayı vereceğini bilemez. Bu seçimi Paris’in yapacağını söyler. Paris elmayı Aphrodite’e verir. Bu durum Troya savaşına neden olur. (Çaycuma Sanat Tiyatrosu -ÇASAT- olarak, Troya Geçilmez oyununda işlemiştik bu konuyu.)
…
Vali Gessler, düklük şapkasını Altdrof meydanında bir direğe astırır ve gelen geçenin buna selâm vermesini emreder. William Tell, şapkayı selâmlamadığı için tutuklanır. Gessler, Tell’in oğlunun başına konulacak bir elmayı okla vuramaması halinde ikisini de idama çarptıracağını söyler. William Tell oğlunu yaralamadan elmayı ikiye böler. Ve ayaklanma başlar!
…
Tanrı, Âdem’i topraktan biçimlendirir ve onu Aden Bahçesine yerleştirir. Havva, Âdem’in kaburga kemiklerinden birinden ona arkadaş olması için yaratılır. Yılan, Havva’yı yasak ağaçtan elma yemeye ikna eder. Havva, elmanın bir kısmını Âdem’e vererek günahına ortak eder. Tanrı yılanı ve toprağı lanetler. Âdem ve Havva’yı Aden Bahçesinden kovar.
…
Ah bu elma!
Elma üzerine yapılan bir araştırma şöyle başlıyor; “Elma, yüzyıllar boyunca söylencelerde, sıklıkla görülen meyvelerden biri olma özelliğini taşımaktadır. Bu hikâyeler de elmanın aşk, güzellik, bilgelik, günah, cinsellik, bereket, cazibe, tamamlanma, bütünlük gibi kavramlarla ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır!”
Üstteki üç örnek dışında elma konulu o kadar çok mesel, mitolojik anlatı ve öykü var ki insan şaşırıyor! İnsanoğlu, yeryüzünde arzı endam etmeye başladığı günden bugüne, çeşitli hayvan ve meyvelerle öylesi bir yaşam birikimi oluşturmuş ki nereye el atsak yüzlerce anlatı çıkıyor karşımıza.
Bir de elma türlerini bilseniz! İçi dışı kırmızı, siyah, yeşil olanı mı dersiniz, yabanından altın elma türüne mi dersiniz var oğlu var! Derim ki elmayı elinizin altından ıratmayın.