SİZİN MAHALLE ‘DÜZENİN’ NERESİNE DÜŞER?
SİZİN MAHALLE ‘DÜZENİN’ NERESİNE DÜŞER?
Bu yazının başlığı “CHP’nin sağla imtihanı!” olacaktı. Ne ki dün (6 Mart 2023 Pazartesi) yaşanan gelişmelerden sonra caydım. Bu başlığa ‘yakından-uzağa’ ve ‘bütünden-parçaya’ bir yöntemle CHP’nin önlenemez sağcılaşması örneklerini ekleyecektim. Sürece zarar vermemek adına şimdilik bunu biraz öteleyelim. Ancak bu durumu ayrıntılı irdelemeden sağlıklı eleştirel önerme mekanizmasının içtenlikli olamayacağını da bilmenizi isterim!
Neyse…
Bir saptamayla sürdürelim. Türkiye sağının sola ihtiyacı var! Ne ki Türkiye’de literatür bilgisini içeren bir sol yok! İşin daha acıklı olan yanı da; literatür, sağ tanımlamasıyla örtüşen bir sağ oluşum da yok! Hal böyle olunca bu kavramlara ilişkin söylenecek sözler ve önermeler ülkemiz için havada kalıyor!
Literatürün, sağ ve sol kavram bilgisi wikipedia kayıtlarına göre şöyle; “Sol siyaset kavramının kökeni Fransız İhtilali dönemine dayanır. İhtilal sonrası kurulan parlamentoda özgürlüklerin destekçisi olan halkçılar başkan koltuğunun solunda oturmaktaydılar. Değişimlere karşı çıkmakta olan zenginler, burjuva kişiler ise sağda otururlardı.”
Sağcıysanız; düzenden yanasınız, solcuysanız halktan yana!
Sağ; sermayeyi, sol; emeği sembolize eder! Yani sömüren sınıfla, sömürülen sınıfı! Yaninin de yanisi; Sağ ve sol kavramları sınıfsaldır!
Sol partilerin politikaları, emek ve emekçiden yana değilse, yani sınıfsal değilse; demagojidir!
Bu sınırlar içinde eklemlendiğiniz parti ve düşünsel çizgiye afaki değerler yüklerseniz, benim gözümde sektersinizdir! Komünist ve sosyalist olduğunu söyleyip, siyasi literatürde olmayan demokrat ve sosyal demokrat parti saflarındaysanız, siz ancak kendinizi ve konuya vakıf olmayanları kandırırsınız!
Devamını daha sonra yazarım! Dönüp dolaşıp beni bunları yazmaya itiyorsunuz ya size yuh olsun! Sahi, sizin mahalle ‘düzenin’ neresine düşer? Soruyu biraz açıp bırakayım; “Bizi düzenlerin, arkasında mısınız önünde mi? Yoksa kucağında mı?”
Sizi gidi ‘yancılar’ sizi!
GÜNÜ BELİRSİZ BİR ÖLÜM!
“Bütün insanlar, günü belirsiz bir ölüme mahkûmdur!” der Victor Hugo…
Türkçenin önemli kalemlerinden yazar Tahsin Yücel’in 580 sayfalık kült romanlarından ‘Yalan’ı okudum. Uzun zamandır böylesi sarsıcı, böylesi etkili bir kitap okumamıştım. İnsan yaşamının tüm yanlarıyla irdelendiği kitapta sorgulanan birçok değer ve kavram etkili bir dille işlenmiş! Yaşamın bize dayattıklarının arka planındaki ölüm olgusunu öylesine sarsıcı bir şekilde işlemiş ki roman kahramanı Yusuf Aksu’yla birlikte öldüğümü söyleyebilirim!
Kitabı okurken aldığım notlar birer özlü söz olarak yazınsal dağarcığımdaki yerlerini aldı! “İnsan, ekonomik bir hayvandır. Toplulukları hep böyle kişiler çekti!” diyor.
Öz kişiliği farklıyken topluma dönük yüzünü farklı gösteren ruh hastaları için; “Çalıntı kişilikli insanlar!” diyor.
İyi, doğru ve güzel kavramlarının çizgisinde bir bakış açısıydı gördüğüm!
Victor Hugo’nun bir romanında, yargıladıkları sanığa verdikleri ölüm cezası üzerine, idam mahkûmunun yargıçlara söylediği bir sözdür yazının girişindeki deyiş. “Sayın yargıçlar, siz beni günü belirli bir ölüme mahkûm ettiniz ama doğa da sizi günü belirsiz bir ölüme mahkûm etti!” der.
Söyleyeceklerim bu kadar! Banka cüzdanlarına bakarak gaz kaçıran ‘çalıntı kişilikli insanlar’ bilsin diye yazıyorum!
Biz sevdiklerimizin ellerinde konacağız toprağa. Siz kimsesizler mezarlığına gömüleceksiniz!
ELEŞTİRİLMEK GÜZELDİR!
De… Ben bu konuda biraz şanssızım! Herkesi eli ayağı düzgün eleştiriler yönlendirirken ben eleştiri yoksunluğu yaşıyorum!
Hep ciddi şeyler konuşacak değiliz ya biraz da gülelim…
1 Mart 2015 tarihinde, “CHP’nin ağır toplarından…” olarak adlandırılan ve şimdilerde yaşamda olmayan bir kişi, şehrin yöneticisine yaptığım eleştirilere çok kızmış ve alkol baremi üst derecelerdeyken yazmış olmalı ki verip veriştirmiş bana! Noktası virgülü ve orasına burasına dokunmadan okuyun isterim; “Mevlut hocs.sen yenikoye git oradaki yılanlarla uğraş.sen nereden yazarsın.gazetecilik universitesindemi okudun.yoksa hukukmu okudun.her kes kendi işine baksın.bundan evvelki m.genel seçimlerinde birisine sozde ucretli danışmanlık yaptın.ysptığın ve yazdığın bir şey gormedik.omuzuna çantayı atııp gozluğu takmaktan ve caka satarak gezmekten başka hiç bir işin yok.en iyisi sen yine yenikoye git.yılanlarınla hoş sohbet et.bundan sonrada bilmediğin ve bilgi sahibi olmadığın olaylar için ortalığı karıştırmak ile zarf atma.atacağın zarfın içi dolu olsun.boş olmsdın.iyi geceler”
…
Felsefeci yazar Cengiz Gündoğdu; “Eleştiri, iyileştiri değilse boştur!” der. Ben, bin bir zahmetle ‘iyileştiri’ içerikli eleştiriler yaparken, payıma üstteki kekeme salvoyu yiyorum! Nasip!
O DA BAĞIRIYOR!
1 Mart 2014 tarihinde facebook sayfamda paylaştığım bir anekdot şöyle;
“AKP Seçmeni bir tanıdıkla konuşuyoruz. ‘İçinde bir kuşku, kalbinde kirlenme, bir acaba var mı?’ diyorum.
Bozuluyor. Sert ve bir o kadar da yüksek sesle yanıtlıyor; ‘Başbakan çalarken gözünle gördün de mi böyle söylüyorsun?’
‘Hayır, gözümle görmedim. Ama o da senin gibi bağırıyor!’
…
Onlar bağırmayı sürdürüyor! Bağıranlara kuşkuyla bakın derim. Birisi bir konuda konuşurken gereksiz şekilde bağırıyorsa bir şeyleri kapatmak, saklamak için bağırıyordur!
Bakın bakalım yakınınıza, uzağınıza şöyle! Bağıran kimlerse yoklayın orasını burasını! Yoklayın ki öğrenin bağırtının nedenini!
Ha! Anımsatayım; en çok ‘çalıntı kişilikli insanlar’ bağırır.