SARI ÖKÜZÜ VERMEYECEKTİNİZ!

mevlut

SARI ÖKÜZ!

Uzaktan bakanların “Dışı seni yakar; içi beni!” hesabı ahkâm kesip yaşananları görmediği Çaycuma fokurdayarak kaynıyor! Havalar soğuk ama kazanın suyu kaynar!

Yalnızca TBMM’de “kulis” yapıldığını sanırdık. Çaycuma, TBMM kulislerine beş çekiyor bu aralar! Dedikodu çarkı öyle dönüyor ki dinlerken insanın ağzı açık kalıyor!

Çaycuma’nın demokrat, sosyal demokrat, sol, sosyalist ve liberallerine söyleyeceğim tek söz şudur; “Biz bağırıp çağırırken kulak verecektiniz. Kulak vermediniz; Sarı Öküzü verdiniz!” Sarı Öküzü verince üzerinizdeki baskı bitecek sandınız. O baskı, sonra Kara Öküzü, daha sonra Alaca İneği, daha daha sonra üç koyunu aldı. Şimdilerde de bütün sürüyü istiyor. Günahınız büyük! Daha neleri, neleri isteyecek; yaşayıp göreceksiniz!

Ayrıntılara girerek yazayım mı?

I-ı! Devamını yazmayacağım. Önerim odur ki en azından son beş yılınızı bir film şeridi gibi gözünüzün önünden akıtın, neler yazabileceğimi zaten siz söyleyeceksiniz!

 

AH BİR MİLLETVEKİLİ OLSAM!

Yüksek egomu yenemiyorum. İçimde depreşen dayanılmaz bir milletvekili olma ateşi yanıyor. Diyorum ki şöyle seçilecek bir yerden milletvekili adayı olsam. Allem edip kalem edip seçilsem! Ankara’ya gitmeden de bazı ayarlar yapsam. Malum ben Çaycuma’da yaşıyorum. O halde öncelikle işaret parmağımı uzatarak talimatlar verebileceğim, sözümden çıkmayacak bir belediye başkanı ayarlamalıyım. Çevre beldeler için de aynı şeyi yaparsam çok güzel olur. Eh, aday olacağım partinin yönetim kurulu üyelerini de karpuz seçer gibi tıp-tıp’layıp seçtim mi demeyin keyfime…

Ahir ömrümün son demlerinde bir de bakan-makan oluverirsem var ya! İşte o zaman muarızlarım saklanacak kovuk arasın! Kılıcımın önü de keser, ardı da!

Düşünüyorum da bu hayal salt bir hayal olmanın ötesinde değil! İçine katıldığım cenah bir kez öyle her solcuyum diyeni “solcu” saymıyor! Sayanlar da cart-curt edip boncuk yapıyor! Keşke içinden geldiğim sağ tarafın derelerinde yüzseydim. Orada emre itaat var. Sol cenah sıkıntılı!

Ah bir milletvekili olsam!

(Kendi kendime az mı dedim akşam rakıyı fazla kaçırma diye! Yanındaki şak-şakçıların gazına gelip kabul olmayacak dualara âmin deme diye çok söylendim ama egoma dinletemedim. Ah bu darı harmanı!)

 

EEE? YANİ BİZ BU CÜMLELERDEN ŞİMDİ NE ANLAYALIM?

Çaycuma Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Zekai Kamitoğlu, Perşembe Beldesi Keçecioğlu Mahallesi ve Perşembe Belediyesi bağlantılı tartışmalara ilişkin alttaki veciz cümleleri kurdu;

Bugün 3 kişiden ikisi iş soruyor. Bölgede işsizlik var, nüfusumuz git gide düşüyor. Çevreye sahip çıkmamız gerek, dünyada çevresel anlamda bir hareketlenme var. Eğer dedikleri gibi bir tesis kuracaklarsa ve bu denetimler düzgün şekilde yapılacaksa bu yatırımı kaçırmamak da lazım. Denetimler artarsa, tüm mekanizmalar doğru işler ama biz bu tesisi reddedersek bu sefer yatırımı kaçırmış oluruz.

Ee? Şimdi biz bu saptamadan ne anlamalıyız? Çağ Çelik gelsin mi, gelmesin mi? Yapılacak yatırımın çevre etkileşim değeri nedir? Bu gemi bizi batıracak mı, gemiyi kaçırmayalım mı?

Zekai Bey, siz ÇTSO Yönetim Kurulunun başkanısınız. Yönetim Kurulunu toplayıp konuya ilişkin teknik bir çalışma yaptırsanız. Çeşitli kurum ve kuruluşları toplayıp olayın getiri ve götürüsü nedir masaya yatırsanız, tesis zararlıysa sesinizi yükseltip karşı çıksanız, yararlıysa elinizi taşın altına koysanız…

 

DİL ÖNEMLİ!

Günlük yaşamınız ya da kamuya dönük iletişiminizde kullandığınız sözcükler sizin karakterinizi yansıtır. İçinizde kaynayan cevherin dışavurumudur her biri!

Şu sözcük ve nitelemelere bakar mısınız? “Utanıp sıkılmadan”, “tip”, “bilgiç”, “hazımsız”, “sorunlu kişilikler”, “hastalıklı tipler”, “…”

Hatta bir kısmının yargıya taşındığı daha da ağır nice sözcük ve nitelemeleri de üsttekilere eklemek mümkün!

Eleştiri, değerlendirme, uyarı gibi sosyal yaşamın ana çizgisi olan durumlarda karşıtlarına ağzına geleni saymayı biz devletin çeşitli kademelerinde de görmekteyiz. Güç zehirlenmesini anlarım da güçsüzlüğün zehirlenmesini anlayamam! Zayıflık, aciz kalmak, küfre yaslanmak, tahammülsüzlük, suçluluk, beceriksizlik… Ne derseniz deyin! İnsanın en basit aykırı seslere bile dayanıksız olması sanırım psikolojik sağaltım desteği alması gerektiğinin de kanıtıdır!

Dil önemli. Düşünen insan ağzına alacağı sözcükleri bir kuyumcu gibi seçer! Kamusal alana girdiyseniz arabanızın tekeri kavi olacak! Öyle her dürtüldüğünde çifte atacaksanız hiç yola çıkmayacak, evinizde oturacaksınız! Kamusal alandaki hiç kimse sizin tebaanız değil! Marabanız hiç değil! Haddinizi bileceksiniz!

Söz gümüşse, sükût altındır!” diye bir atasözümüz var.

Altın da gümüş de sizin olsun! Altın, gümüş peşinde koşarken tenekeleşmeyin! Biz tenekeleri toplayıp hurdacıya satıyoruz! Gerçi bizim hurdacı sizin gibileri alıp mandal bile vermiyor ya…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *