SAĞDAN MEDET UMMAK!

SAĞDAN MEDET UMMAK!
Gördünüz işte! Olmuyor. Sosyal demokratların açılacağı sular sağ sular değil. Sağ sular; sığ sulardır! Sosyoloji tarihinde de sınıflar savaşımı tarihinde de bu böyleydi! Sosyal demokratların güç ve eylem birliği yapacağı düşünsel platform, emekçiler ve emek eksenli politik alan olmak zorunda!
Sağ düşünce, yapısı gereği sermaye sınıfının borazanı ve tetikçisi olma ötesinde bir şey değildir! Güç ve eylem birliği yapıyor gibi görünür, sizden yararlanır, sonra çıkarı neredeyse oraya tüyer! Sokak söylemiyle söylersem; sizi satar! Bunun başka bir somut açıklaması yok!
Elbette bütün bu yazıp söylediklerim CHP yönetimi ve tabanınadır! Parti örgütlerinize bakın! Dışladıklarınızla kucakladıklarınızı bir düşünün. Nasıl bir yol alıp nasıl irtifa yitirdiğinizin bir hesabını yapın! Daha ne söyleyeyim ben size?
Sağdan medet umarak gidebileceğiniz bir yol yok! Tüm iyi niyetli hamlelerinize karşın o kaypak tabakanın size kazandırdığı hiçbir şey yok! En kötüsü bu ısrarınız size deneyim de kazandırmıyor. Dönüp dolaşıp aynı hataları yapıyorsunuz!
TACİZ, TECAVÜZ, ŞİDDET, KABALIK…
Başlıktaki nitelemelerin toplamına “şiddet” dersek, tam bir şiddet toplumuna dönüştüğümüzü çekinmeden söyleyebiliriz. Kırk yıllık bir eğitimci ve eylemci olarak bu toplumsal şiddetin temelinin “Yaygın eğitim” olduğunu söyleyebilirim. Örgün eğitim (Okulda yüz yüze yapılan eğitim) sonrası, kişi ölünceye kadar süren toplum davranışlarının kişi üzerindeki yansımasına yaygın eğitim diyoruz.
Yaygın eğitimin çok boyutlu bir açılımı vardır. En tepedeki devlet yöneticisinden mahalle muhtarına, dahası büyük kardeşin küçüğüne davranışına kadar geniş bir etki alanı olan yaygın eğitim, televizyon içeriklerinden toplum önündeki örnek insanların davranışlarına kadar yayılır.
Örneğin; çok sevilen bir futbolcuyu izleyen genç kuşaklar, onun saha içinde yere tükürmesi, başka oyunculara davranışı, oyundan çıkarken bileğine parmağına sardığı bandajı çözüp sahanın yeşil çimlerine atarak çıkmasına kadar tüm davranışlarını olumlar ve taklit ederek kendi davranışlarına yansıtır.
Örneğin; bir siyasetçi her ağzını açtığında yekdiğerini ve rakiplerini aşağılayıp hakaret ediyorsa, mahallenin muhtarı; “Oğlum/kızım bir bakar mısın?” tümcesi yerine; “Hey! Gel lan/kız buraya?” diyorsa bu genç ya da olgun birey de yaşamının diğer alanlarında bu kişiler gibi davranacaktır.
Kısa keselim; imam, ezan okurken hoparlörün sesini dibine kadar açıyorsa, hayal ettiği davranışı değil, avazı çıktığı kadar bağırıp çağıran bir cemaat bulacaktır!
Şiddet toplumunu nasıl sevgi toplumuna çevirebiliriz sorusunu herkes kendine sorarsa, benim reçete yazmama gerek kalmaz!
DİLBER AY VE KÂHTALI MIÇE!
DİLBER AY
Özel olarak açıp türkülerini dinlediğim birisi değildi Dilber Ay. Ancak ne zaman bir televizyon programında rastlasam hep ilgimi çekmiş ve keyifle dinlemişimdir. Naif, içtenlikli, dobra konuşma ve anlatım şekli bana hep sıcacık gelmiştir.
Dilber Ay’ın şu tümcesini okuyunca ona vuruldum; “Şu hayatta ne kadar güzel insan tanıdıysam hepsi de bu gapitalizmden nefret ediyolardı. Benim böyle şeylere pek aklım ermez gardaş; ama bu gapitalizmin çok şerefsiz bi şey olduğu besbelli!”
Bu satırlardan diplomalı ve akademik titrli beylere, kadınlara sesleniyorum; bilinçli olmak için kariyer gerekmiyor. “Olmak” yeterli. Dilber Ay, el yordamıyla da olsa görmüş! Sizin gözünüze kim kül attıysa günahınız onun boynuna olsan e mi?
MIÇE!
Kâhtalı Mıçe olarak tanınan Türk Halk Müziği sanatçısı Mustafa Kâhtalı, yetmiş dört yaşında hayatını kaybetti. Yörede Mustafa’nın kısaltılması olarak kullanılan “Mıçe” nedeniyle bu lakabı aldı. İlkokulu dokuz yılda bitirebildi. Yani dört başı mamur bir eğitim alamadı. Ortaokul diplomasını dışarıdan sınavlara girerek aldı. 12 Eylül 1980 darbesi yıllarında Kürtçe şarkı söylediği için bir yıl hapsedildi. Dahası, cunta tarafından sürgün edildi.
Kahramanmaraş merkezli depremde yüz dolayında akrabasını kaybetti.
Mıçe, belirli aralıklarla -özel olarak- dinlediğim bir sesti. Özellikle; “Seher yıldızı” adlı türküyü hüzünlenerek ve duygulanarak dinlerim. Bu türküyü onun kadar güzel söyleyen bir türkücü olabileceğini düşünemiyorum.
Dilber Ay’la yaptıkları; “Balıkları pişirmişem!” türküsü düetini gözlerime dolan yaşlarla izlediğimi itiraf edeyim.
Yaşadığım sürece, Dilber Ay ve Kâhtalı Mıçe benim için özel olmayı sürdürecek.
Her ikisinin de değer bilenleri çok olsun diyorum.
Her ikisinin güzel kişilikleri ve emekleri karşısında saygıyla eğiliyorum.