OTORİTE!

mevlut

OTORİTE!

Otoritenin sözcük ve sözlük anlamının bu kadar geniş ve çok yönlü olduğunu bilmiyordum. Ayrıntılara girdikçe, yaşamımızı yönlendiren, bir karabasana ya da kaynağı belirsiz hoşnutluğa çeviren otoritenin çeşitli ad ya da biçimlerde bizi nasıl da etkilediğini gördüm!

Richard Sennett’nin Otorite adlı kitabını okuyorum. İngilizceden çevirisini Kamil Durand’ın yaptığı kitap Ayrıntı Yayınları arasında; ilk baskısı 1992, okuduğum baskısıysa 2011 yılında yayımlanmış.

Sadakat, otorite ve kardeşlik bağları olmaksızın, bir bütün olarak hiçbir toplum ve bu toplumun hiçbir kurumu uzun süre işlevselliğini koruyamazdı!” diye başlıyor kitap!

İlerleyen sayfalarında ve bölümlerinde öylesine şaşırtıcı saptama ve örneklemeler var ki şaşırmaktan “şaşkalak” oldum diyebilirim.

Otoritenin, insan-insan, insan-toplum ve insan-doğa ilişkilerindeki belirleyiciliği ve etkisi konunun ne kadar önemli olduğunun da göstergesi…

Konuyu uzatmayayım! Kitabı okumayı sürdürüyorum. Bittiğinde ayrıntılı bir değerlendirme yazısı yazmak isterim.

Bu arada; otoritenin alanı o kadar geniş ki faşist bir diktatörün halklar üzerine kurduğu otoriteden, kendi kendimize uyguladığımız ilkelere kadar çok geniş bir yelpazesinin olması, kavramın başlı başına psikolojik ve sosyolojik bir durum olduğunun da göstergesi…

 

YELKENLERİ…

Yelkenleri suya indirmenin kanıtı olan söylemler görülmeye başladı! “Şu, şöyle değildir!” “Ben yüksek ideallerin adamı değilim!” “Hiçbir zaman…” Vs. vs.

Hani yazılarımı yazarken çoğunlukla bir çizgiden söz ediyorum ya! Hani, kişiliğimizin ve kimliğimizin kanıtı ve göstergesi olan o çizgi! Hani bu internet sitesine adını veren ve “Bizim Çizgi” olan çizgi!

Neymiş? Çizgi önemliymiş! Eğri büğrü çizgiyi herkes çizer! Aslolan, doğru çizgiyi çizmektir. İçinde bulunduğumuz toplumdan kendimizi soyutlayamayacağımıza göre, tanımlamayı biraz gevşetelim; “Aslolan, doğruya yakın bir çizgide olmaktır!

Yelkenler suya inmeden asıp kesiyor, atıp tutuyordunuz! Hatta sesiniz oldukça gür çıkarken Denizli horozu gibi kaykılıyordunuz!

Ah o yelkenler! Rüzgâra göre yön değiştiren, bol ve istendik yönde yakalayınca kendini yarış atı gibi şahlanmış görenler… O yelkenler var ya o yelkenler!

Neyse! Uzun söz eşek yüküdür! Kısa keselim. Ben dâhil hepimiz payımızı alalım da gürültü çıkmasın!

 

FİLYOS VADİSİ ÜZERİNE!

Çok söz söylendi bu konuda. Sanırım bu konuda en çok yazanlardan birisi de benim! Son yazdığım yazılardan birisinin başlığı şöyleydi; “Filyos Vadi Projesine Karşıyım!

Gerekçem de doğanın talan edilip canım tarım alanlarının çölleşmesi olasılığıydı.

Son günlerde kimi dostlar Filyos Limanı bağlantılı haklı yakınma ve sitemlerini dillendiriyorlar. Bilinenlerin yinelemesi olmadan iki cümle yazayım; Bu terazinin bir yanına devlet (Kaymakamlık, Valilik, Bakanlık) diğer yanına Sivil Otorite (Belediyeler, Siyasi Partiler, Dernekler) oturmadan yaşadığımız çevresel sorunların çözümlenmesi düşünülemez! Doğa ve çevreye duyarlı bizlerin gücü bir yere kadar yetiyor. Sonrası kapitalizmin edip eylediğidir!

Zor günler yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız!

Bedeller ödedik, ödüyoruz, ödeyeceğiz!

Çok kez biz kazandık, yer yer kazanmayı sürdürüyoruz, gelecekte kesinlikle biz kazanacağız!

 

TUT KELİN…

Tut kelin perçeminden! Kelin perçemi mi var ki tutacaksın! Ama o sırma saçlıyım diye bağırıyor! Bağırdıkça şapşallaşıyor, ağzından aşağılayıcı, küfürlü ve argo sözcükler dökülüyor!

O gün gelecek ve o kelin perçeminden değil belki ama insanların çığlıklarına kapalı olan kulağından tutacağız! Herkes yapıp ettiğinin hesabını ödeyecek!

 

KÖPEKLER!

Şehrin orasını burasını, yolunu alanlarını işgal eden köpekler her anlamda bir sorun olmayı sürdürüyor! Etkili, yetkili, sorumlu-sorumsuz ağızlardan türlü çeşit çözümler dökülüyor! Bir milletvekili Avrupa’yı göstererek, “Onların şehirlerinde köpek yok; öldürüyorlar!” bile dedi. Dilin kemiği mi var; at atabildiğin kadar!

Köpekler ve diğer canlılar için çözüm aslında sanıldığı kadar zor değil. Üç konuda duyarlı olursak sorunu çözeriz;

1-Hayvanları sevmek,

2-Hayvan haklarıyla insan haklarının çok da birbirinden farklı şeyler olmadığının bilincine varmak,

3-Örneğin Almanların bu sorunu (Vahşi hayvanları doğa içinde kontrol edip yaşam alanları oluşturma) nasıl çözümlediklerini araştırmak.

Sosyal medyada tartışmaya katılan bir şaklaban; “Çinlileri getirelim, onlar köpek eti yiyor!” diye yazdı. Bu öneri üzerinden gidersek, biz de böyle düşünenleri vagonlara doldurup ilkel yamyam kabilelerin yaşadığı yerlere götürüp bırakalım. Nasılsa onlar da insan eti yiyor!

 

ÖLÜM VE ZULÜMLERİN YILI; 2021!

İçinde hiç de mutlu olmadığımız bir yılı geride bırakırken bence benzer şeylerle daha çok karşılaşacağımız yeni bir yıla giriyoruz!

Bir Artvin halk sözü şöyle der; “Ne tükürdün ki avucuma, neyi çalayım yüzüne?

Benim ara kenar Süper Loto oynayıp yüz milyon lira beklemem gibi bir aymazlıkla gelecek günlerden bir şeylerin dilenciliğini yapmak arasında bir fark yok!

Gelecek güzel günler için emek harcamadan, iyi şeyler ummak, yalnızca “ummak” olarak kalır!

Ha! Yeni yılın iki eğlenceli kombinasyonu var ki kaçırmayın derim; Tarihler 02.02.2022’yi gösterdiğinde kendinize ve sevdiklerinize bir güzellik yapın! Bu tarih hiçbir zaman yinelenmeyecek! 2 Şubat’ı kaçırırsanız; 22.02.2022 tarihini kaçırmayın! Yılın ikinci armağanı o kombinasyondur! Ben “Demokrasi ve Hukuk” dileyeceğim!

Dilemekle olacaksa yeni yılda tüm dostlarıma sağlık ve mutluluk diliyorum!

İyi yıllar!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *