ÖLDÜRMELERE DOYAMIYORUZ!

ÖLDÜRMELERE DOYAMIYORUZ!
Ne çok öldürüyoruz! Kadınları öldürüyoruz. Çocukları öldürüyoruz. Hastaları öldürüyoruz. Köpekleri öldürüyoruz. Ormanları öldürüyoruz. İçimizde iyi, doğru ve güzel ne varsa hepsini birden öldürüyoruz!
Üreten bir toplumdan tüketen bir topluma dönüşünce eve giren para, beyne giren eğitim ve kültür, buna bağlı gelişen insani değerler çürüdü!
Çökme, el koyma, gasp etme, çalma gibi haydutluklar geçer akçe oldu. Dur diyecek bir ahlaki bilinç, politik bir tavır ve iktidar yok! Dahası kim ki yakalanır, bir bakanla ne bileyim yüksek koltuklu birileriyle fotoğrafı çıkıyor!
Tüketim toplumunun karakteristik özelliği kitaba uygun olarak işliyor. Sivil halkın kendini koruma dürtüsü bireysel silahlanmayı ölçüsü bilinemez boyutlara taşıdı. Mahkemelerden umudu kesen, kendi adaletini kendi sağlamaya başladı ki bu kaos ortamının ışıklı bir çıkışı yok!
İktidar yandaşı halk ya tepkisizce izliyor ya da türlü çeşit bahaneler üreterek zaten bir avuç kalmış olan bilinçli yurttaşa saldırıyor! Batan gemide çığlık atmak dışında bir şey yapmamaya eşdeğer bu durum! Sizin çok bağırıyor olmanız, minare hoparlörünün sesini sonuna kadar açmanız, sırtınızı duvara dayayıp efelenmeniz geminin batışını engellemeyecek!
Sanırım dönüş çizgisini geçtik! Akıntı güçlü. Kürekleri ne kadar çekerseniz çekin sonumuz şelalenin dibi!
Karamsar tümceler kurduğumun ve bunun çok da iyi bir ruh durumu olmadığının farkındayım. Hani dost acı söyler ya… Ben hep dosttum ve hâlâ dostum. Sözümü sakınamam!
SAVAŞI HAKLI OLAN DEĞİL…
Güçlü olan kazanır. Ve tarihi kazananlar yazar! Ne kadar adaletsiz bir işleyiş değil mi?
Bir tarihte bir film izlemiştim. Filmde şehrin belediye başkanı, şehrin yakınındaki göletten su getirmek ister. Ne ki bilim adamı olan kardeşi buna karşı çıkar. O gölet suyunun insanları onulmaz hastalıklara sürükleyeceğini anlatır herkese. Kardeşinin kendini kıskandığı için böyle davrandığını düşünen belediye başkanı, halkı galeyana getirip kardeşini şehirden sürgün ettirir. Şehrin yakınındaki göletten su getirilir ve insanlar kullanmaya başlar. Bir süre sonra şehirde onulmaz hastalıklar ve buna bağlı ölümler artar. Halk gerçeği görür ama iş işten geçmiştir.
Bu filmin ana düşüncesi şuydu; “Kalabalıklar her zaman haklı değildir!”
Sizin haklı olmanız yetmez. Sürü psikolojisi halkı bildiği yerlere doğru sürükler. Her biri uçurumdan atlar ve hiçbiri bunu sorgulamaz. Hele bir de işe seçim girdiyse… Kazanan her zaman haklıdır! Kalabalıklar yine kaybeder ama haklı olamaz!
İnsanın, insanlaşması süreci bu ve benzeri dramatik acılarla doludur. Öyküler, efsaneler, uzun kısa anlatılar üretilip kuşaktan kuşağa aktarılır ama insanlık aynı hataları üsteleyerek yineler!
BİREYİN VE TOPLUMUN BİLİNÇLENMESİ…
Her iki bilinçlenme arasında uçurum vardır. Toplumun bilinçlenmesi, bilimsel ve laik eğitim temelli kuşaklar boyu sürecek olan bir eğitim etkileşimiyle olur! Küba ve Finlandiya, “Dünya Mutluluk Endeksi” sıralamasında ilk iki sıradadır. Bunun nedenini bir düşünürseniz gerçeği görür gibi olursunuz. Eğer sınıf temelli düşünebilen bir bilince sahipseniz, ayakları yere basan bir sentezi şıp diye yaparsınız. Bu bilince sahip bir kişi değilseniz, kendi meşrebinizde bir şeyler anlatıp söylersiniz ama bir türlü temellendiremezsiniz.
Küba ve Finlandiya iki zıt toplumsal düzene sahiptir ama toplumsal bilinç olarak birbirlerine çok yakındır. Finlandiya’da kapitalizm egemendir ama sosyal haklar ve toplumsal adalet öylesine dakik işletilir ki insan mağduriyeti minimum seviyededir. Küba, sosyalist bir ülkedir. Mülkiyet yoktur. Ülkenin yer altı ve yerüstü varsıllık kaynaklarının tamamı halk için harcanır ve insanların yarın kaygısı yoktur. Küba ve Finlandiya’yı aynı çizgiye çeken de budur.
Küba ve Finlandiya’daki toplumsal bilinçle, Türkiye’deki toplumsal bilinci oranlayamazsınız! Kindar ve dindar kuşaklar yetiştirme eğitimi için var gücüyle bilimsel, laik eğitime saldıran bir iktidarın bizlere vereceği toplumsal bir bilinç olabilir mi?
Bireysel bilince gelince… Vurursunuz ağzına üç şamar, çakarsınız ayağına üç kurşun, olmadı tutup ensesinden atarsınız kodese bilinç milinç kalmaz! Bugün bize yaşatılan tam da budur!