MÜLAKAT DEDİĞİNİZ ŞEY!
MÜLAKAT DEDİĞİNİZ ŞEY…
Devlete memur alımı için sınav koşulu getiren siyasetçi Bülent Ecevit’ti. Yönetici aday adayları gerekli belgeleri oluşturarak gerekli başvuruyu yapar, ÖSYM eliyle yapılan üst düzey güvenlikli sınava katılır, aldığı puanlar gene ÖSYM eliyle açıklanır, atamalar da bu puan listesinin en yüksek puanından daha az puanlara doğru yapılırdı!
Adına mülakat denilen insanların emeğini heder etme ucubesi AKP iktidarı eliyle getirildi. Açık ve net bir söylemle; devlette kadrolaşma, liyakati değil sadakati esas alan kayırmacılığın yolunu yüksek puan alanları eleyip yandaşlarını almak için kullanan da AKP iktidarıdır.
Üstteki iki paragrafta yazılanları yalnızca ben ve benim gibi düşünenler değil, bizatihi bu sistemin içine yerleşmiş yandaşlar da söylemekteler!
“Neden böyle yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda sorumluluğu iktidarın çeşitli katmanlarına atıp kendilerini sıyıran bu kişiler eliyle açıktan ve göz göre göre “İş barışı ve liyakat” yok edilmiştir.
Şimdi…
Net ve kesin bir şekilde söylüyoruz ki bu haksız, hukuksuz ve ahlaki olmayan iş ve işlemlerin sorumluları, gün gelecek, hukuk önünde hesap vereceklerdir! Çaycuma’da mülakat aracılığıyla hakları gasp edilen okul müdürlerine yaptığınız azapları unutacağımızı mı sanıyorsunuz? Oturduğunuz o koltuklar size dar gelinceye kadar hukuk mücadelesi sürecek!
Bunun telaşını bu tür emek gaspı yapan kademelerde açıkça görüyoruz! Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuya ilişkin yaptığı sert açıklamalardan endişe ve korkuya kapılan müsebbipler, bu açıklamalardan ciddi korku duyuyorlar!
Sınavdan 92 Puan alan liyakatli yurttaşa mülakat denilen gasp işlemi sonucu 52 puan vererek, düşük puan alan bir yandaşı önüne geçirirken hiç vicdanları sızlamayan bu kişilere söyleyeceğim odur ki korkmakta haklısınız! Olası bir iktidar değişikliğinde sizden hesap sormayacak olan yeni iktidardan biz hesap soracağız!
Yaşadığı travmalar nedeniyle intihar eden, ailesi parçalanan, psikolojisi bozulan binlerce, yüzlerce insanın iki eli yakanızdadır!
Size son bir soru; Yahu, nasıl insanlarsınız ki gece uykusu uyuyabiliyorsunuz? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Nasıl insan içine çıkabiliyorsunuz?
KÖPEK BARINAKLARI…
Sokak köpekleri olarak adlandırılan ve haklı haksız birçok yakınmaya neden olan sorun çeşitli boyutlarıyla sürüyor!
Çaycuma’da yapılan “Şehir” konulu panelde, değerli yazar Adnan Özyalçınar, şehri şöyle tanımladı; “İçinde, hayvanlarla insanların birlikte yaşadığı yaşam alanlarına şehir denir!”
İçinde hayvanlarla birlikte yaşayacağız ama nasıl?
Geçen haftaki yazımda da işaret ettiğim gibi çözümün başlangıcı hayvan sever olmaktan geçiyor. Eğer başlangıcı aşabildiysek, kafayı kaldırıp bu sorunu çağdaş ve bilimsel yöntemlerle çözümlemiş ülkeleri örnek almakla yola devam edeceğiz.
Avrupa ülkeleri, şehirlerin hemen bitişiğindeki orman alanlarının uygun bölümlerini yüksek korumalı çitlerle çevirerek, hayvanları oralara taşıyorlar. Barınmaları için gerekli mağara, kulübe, sazlık vb. alanları da inşa ederek canlıların ortada kalmasını önlüyorlar. Hayvanların türlerine göre beslenmeleriyle ilgili uygun yöntemleri uygulayıp onların yaşamasını sağlıyorlar.
Bu alanları gezi ve turizm amaçlı hale getirip insanların o korunaklı alanları rahatça gezmelerini, çocukların o hayvanları görüp gözlemlemelerini sağlıyorlar.
Konuyu uzatmayayım…
Kısırlaştırma, aşısını, bakımını yapmak yeterli ve gerekli işlemlerdir ama itlaf etmek, küçük tel örgüler içine hapsetmek vs. gibi yararsız ve insani olmayan çözümler çözüm değildir!
Benden bu kadar! Gerisine siz kafa yorun. Tabii ki hayvanları seviyorsanız!
BU FOTOĞRAF…
KHK Mağduru öğretmenlerimizden Gökhan Taner Günsan, OHAL Komisyonu kararıyla görevine iade edildi. Bu gelişme bizde buruk bir sevinç yarattı. Gökhan’ın zaten bir suçu ve bu konuda da herhangi bir endişemiz yoktu. O nedenle insan sevinmeli mi üzülmeli mi bilemiyor!
Maddi manevi, psikolojik ve toplumsal onca kaybın üzerine yaşatılan bu hukuksuzlukla ilgili söylenecek tek söz şudur; Bir gün ama illaki bir gün bu mağduriyetin sahiplerinden hukuk önünde hesap soracağız! Bunu onlar da çok iyi biliyorlar!
Bir diğer burukluk nedenimiz, İsmet Akyol’un bu yazı yazıldığı ana kadar henüz görevine iade edilmemiş olmasıdır! Her iki arkadaşımızın dürüst ve çalışkan birer öğretmen, iyi birer sendikacı ve bilimsel eğitimden yana birer eğitimci olma ötesinde herhangi bir iltisakları miltisakları yok! Bunu, bu mağduriyetlerin müsebbipleri de biliyor!
Gökhan T. Günsan gibi İsmet Akyol da görevine iade edilecektir! Maddi kayıplarının hukuksal telafisi mümkün olmakla birlikte, psikolojik ve sosyolojik kayıplarını karşılayacak bir maddi değer yok! O acı günlerin telafisi, bu hak gasplarına neden olanların mahkeme karşısına çıkartılmasıyla mümkün olacaktır!
O gün gelecek! O günleri göreceğiz! Buna adımız gibi eminiz! Hesap vereceksiniz!
Fethullah Gülen Cemaatiyle bütün gücüyle mücadele eden Eğitim Sen’li eğitim emekçilerine yapabileceğiniz en ağır çamuru; FETÖ’cü saymakla attınız! Bunun bir karşılığının olmayacağını mı sanıyorsunuz?
…
Bu bölüm aralığında paylaştığım fotoğrafa iyi bakın!
Sonra insanları, FETÖ uzantılarının organize ettiği uyduruk Türkçe Olimpiyatlarına kimlerin taşıdığını düşünün!
Sonra o dönemin Çaycuma Milli Eğitim Müdürünü düşünün! Düşündükleriniz size ne söylüyorsa odur!
(Fotoğraf bilgisi şudur; Çaycuma Müftülüğü Kutlu Doğum Haftası Töreni-24 Nisan 2016, yani 23 Nisan’dan bir gün sonra! Yer; Çaycuma Belediyesi Sebze Pazarı)
Biz o günlerde bütün gücümüzle, bu Kutlu Doğum uydurukluğunun, Fethullah Gülen Cemaatinin Atatürk Cumhuriyetine kurduğu bir tuzak, bir kumpas, bir ihanet olduğunu söylüyor, yazıyorduk! O günlerin kahramanlarıysa kulakları tıkalı bize diş biliyordu! Unutmak mümkün olsa da unutabilsek! Unutabilmek ne mümkün!
DÜ BEŞ ATTIM; YEK GELDİ!
Herkes ektiğini biçecek! Kimse yan çizmesin. “Çaycuma’nın FETÖ İle İmtihanı” adlı araştırma çalışmamı önümüzdeki günlerde üçüncü kez yeniden yayımlayacağım. Kimler mücadele etmiş, kimler yan çizmiş ve kimler değirmene su taşımış bir kez daha göreceksiniz!
Kimse belleksiz bir toplum olmanın satır aralarına sığınmasın. Belleksizlik toplumsal bir kangrenimiz olabilir ama arada bizim gibi vakanüvisler de çıkar! Yapıp edilenleri, açılan telefonları, verilen plâketleri, aşındırılan kapıları, yenilen yemekleri, yapılan övgüleri bir bir ortaya dökünce şimdilerde usluca kıyı kenar süzülenlerin, zamanında nasıl da şaklabanlık ettiklerini herkes görmeli ki o belleksizlik bizi tutsak edemesin!
Şimdilik benden bu kadar! Birileri sizin ipinizi çekmedikçe sizin diliniz gıldaramayı bırakmaz! Merak etmeyin, o gıldarayan diliniz gıldaramaz, toplumsal değerleri hiçe sayan yüzünüz gülmez olacak! Farz olan namazlar kılınacak; merak etmeyin!