MİKROFON LAFAZANLIĞI
MİKROFON LAFAZANLIĞI
Mikrofon sesinizi yükseltir; sözünüzü değil! Sözünüz, eylemdir! Yapıp ettiklerinizdir!
Halkımız, “Kişinin aynası yaptığı iştir!” demiş. Gerisi lafügüzaf.
V.I. Lenin, masa başı devrimcilerinin söylemleri için “devrimci lafazanlık” demiş.
Ah o mikrofonlar! Özünde insanın içini dışına çevirir ki ben insanları mikrofon başında söyledikleriyle tanırım. Kameraya oynayan sunucu gibidirler. İçtenlik ölür, görsellik öne geçer! Reklamdır düpedüz! Hele, sesini tizleştirip derinden yükleniyorsa sözcüklere, kazıyın altını sahtelik çıkar! Ve bu tür yargılar hiçbir zaman şaşmaz!
Bu türden saptamaları bugüne dek birçok yazımda yazdım. Şimdi gerekti; yeniden yazdım. Gelecekte gerekirse yeniden bir daha yazacağım!
Teorisiyle, pratiği yabancı olanları birileri söylemeli!
TİLKİ DOSTLUĞU!
La Fontaine’in öğretici masalını hepimiz biliriz. Tilki, leyleği yemeğe çağırır ama çorbayı tabağa koyar; leylek aç kalır. Bu kez leylek tilkiyi yemeğe çağırıp misilleme yapar! Yemeği sürahiye koyar; tilki aç kalır! La Fontaine, kıssadan hisseyi yazar; “El âlemi aldatanlar / Bu masal size / Bir gün sizi de sokarlar / Kurduğunuz kafese!”
Farkında olmaksızın ne çok tilkiyle dostluk etmişim. İnsan yaş aldıkça görüyor kimi şeyleri.
Meğer ne çok insana değer verip önemsemişiz. Hep bir baş ağrısı gibi taşımışız şakağımızda da kondurmamışız.
Varsın olsun! Deneyim, yenen kazıkların bileşkesiyse boşuna değildir! İnsan doğruyu hep iyi örneklerden değil, bir o kadar da kötü örneklerden öğrenir.
HOCAM SİZİ DE YAKTIK!
Bir öğrencim, bir yazışmada, konusu gelmiş olmalı ki nazire yaptı;
“Hocam, biz seçmesini bilemediğimiz için sizleri de yaktık!”
Ne denir bu söze? Susulur. Sustum ben de!
Genel seçim görünümlü yerel seçimler sonrası başı göklerde yürüyen AKP iktidarının ayakları yere indi! Şelaleden aşağı uçmaya üç beş yüz metre varken oluşan bu sonuç kime ne anlatır bilemem ama ben acı acı güldüm! Şelale göndermesi tümceyi retorik çizgisine çeksin diye yazılmadı arkadaşlar. Gerçekten şelaleye sürükleniyoruz. Seçimler geçti, bayram da geçti, geldik kuru fasulyenin mide ve bağırsaklardaki zararlarına! Siz seyredin gazı!
“Hocam, biz sizi de yaktık!”
Yaktınız oğlum! Yaktınız kızım! Yaktınız arkadaşım! Yaktınız komşum! Yaktınız akrabalarım! Siz bu ülkenin geleceğini yaktınız. Dününü, bugününü, yarınını yaktınız! Hukukta suç kişiseldir ama sizin suçunuz kamusal! Siz bizim günahımızsınız! Çekeceğiz çaresiz!
AKRABA DEĞİL “AKREBA!”
Yalnızca ben yakınıyorum sanmıştım. Dostlarımla söyleşirken akrabalarımla yaşadığım sorunlardan söz açmaya yanaşmazdım. Söyleyeceklerim ve yargılarım bana özel diye düşünüyordum. Konu konuyu açıp söyleşi yayılınca gördüm ki yalnız değilim.
Bireysel yaşamımın ikinci büyük radikal dönüşümüdür akrabalarımı reddetmem. Kolay değil bu! İnsan, eşini, arkadaşını, dostunu seçebiliyor ama akrabalarını seçemiyor. Ve eğer silkeleyip atamazsanız bir ömür eşeğin semeri gibi taşıyorsunuz sırtınızda. Yazının ilk bölümünde vurguladığım gibi insan kimi olumsuzlukları konduramıyor. Görmüyor, görmezden geliyor. Ne ki yaş kemale erip gözler açılınca tanıyorsunuz akraba ile akrebayı!
Öneririm. Gözden geçirin bu akrabalık ilişkilerinizi. Yükten kurtulunca kelebek kadar hafif ve özgür olduğunuzu göreceksiniz. Unutmayın, vermek üzerine kuruludur akrabalık kurumu! Ve bu vermenin sonu hiç gelmez!