MANİFESTO YERİNE!
1973-1977 yılları arasında dört yıl kaldığım Çaycuma’ya 4 Ağustos 1992 Salı günü ikinci ve son kez geldim. Otuz iki yaşındaydım! O tarihten bu yana yirmi dokuz yıldır kesintisiz olarak Çaycuma’da yaşıyorum. Çaycumalı olduğum ve artık başka yerlere gidecek yaşı geçtiğim için görünen o ki yaşamımın kalan zamanını da burada yaşayacağım. Sonrası bilinen öykü; doğduğum köyün topraklarına döneceğim. Yani sonsuzluğa!
Kırk yılı aşkın bir zamandır günce tutuyorum. Bireysel tarihimin yaşam çizgisini, bende bıraktığı izleri, duygularımı ve o günkü düşüncelerimi not ettiğim güncelerim benim için bir hazine değerinde.
Lise öğrencisi olduğum yıllardan bu yana fotoğraf çekiyorum. Doğduğum köydeki komşularımızın evlerinde bulunan aile fotoğraflarının önemli bir kısmını benim çektiğimi söylemeliyim.
Arşivci bir yanım var. Bu nedenle olsa gerek soyağacımızın kanıtı olan fotoğraflar, resmi belgeler, mektuplar, annemin, babamın ve hatta büyükbabamın nüfus kâğıtları bile bireysel belgeliğimdedir.
On beş yılın üzerinde Demokrat Çaycuma Gazetesinde yazılar yazdım. Yerel ve ulusal basına yazdığım yazılar toplamı sanırım en az bin dolayındadır. Söyleşiler, araştırmalar, öyküler, romanlar ve hepsinden önemlisi şiirlerim!
Dağ gezileri, on beş yıl süren tiyatro yönetmenliğim, turnelerimiz…
Artvin’den Edirne’ye, Antalya’dan İstanbul’a; yurtiçi, Berlin’den Paris’e, Amsterdam’dan Lüksemburg’a; yurtdışı gezilerim…
Futbol turnuvaları, dost ve arkadaşlarımla anılar biriktirdiğim geceler, gündüzler!
Öğrencilerim! Öğretmen-öğrenci ilişkisi yerine arkadaş ilişkilerini öncelediğim öğrencilerim! Yaşamıma ayrılmaz bir bütün olarak eklemlenen öğrencilerim!
Biri doğaya erken dönen iki oğlum ve yaşamı birlikte yürüdüğüm eşim!
Dostlarım, arkadaşlarım…
Bireysel tarihime şöyle bir göz attığımda görebildiğim, göremediğim ve gözümden neleri kaçırdığımı bana gösteren güncelerimi okuyorum kimi kez! Şaşırıp kalıyorum!
Sendikal mücadeleler, siyasal mücadeleler, çevre ve doğa düşmanlarına karşı verdiğimiz insanüstü savaşım! Mahkemeler, sürgünler, iyi günler, kötü günler!
Kitap imza etkinlikleri! Dostlarımın beni kucaklayışı! Okuyucularım!
Ne kadar çok şey yaşamışız şu kısa ömrümüzde! Ne kadar çok savaşmışız kötülerle! Düşünsel ihanetleri, sözü efelenme, eylemi güdük duruşları görmüşüz!
Yahu, bu insanoğlu ne kadar dayanıklı bir canlıymış! Kimi kez öyle olaylar, öylesi acılar yaşamışız ki taş olsa çatlar! Direnmişiz ve çatlamamışız! Ayaktayız!
“Haklıyız; kazanacağız!” demişim; kazanmışız!
Altını dolduramadığım tümceler çıkmadı kalemimden ve dilimden. Yirmi ayrıntı varsa ben ikisini üçünü yazıp söyledim. Belgesini, bilgisini, hukuksal karşılığını bulmadan, doğrusunu eğrisini görmeden, iyisini kötüsünü tartmadan yazmadım ve söz söylemedim. Ölene dek bu tavrım ve çizgim sürecek!
BÜTÜN BUNLARI…
Bütün bunları niye yazma gereği duydum? Bu bir megalomaninin yansıması mı yoksa bir iç sorgulama mı? Hayır; ikisi de değil!
Bütün bunları ben yazayım da benden işitin istedim!
Manifesto yerine geçsin istedim. Ölümün kapıyı ne zaman çalacağı bilinmez dedim. Beni benden tanıyın, altına imzamı attığım sözlerimden işitin istedim. Başka özel bir nedeni yok!
SAĞLIĞIM…
Sol omzumdan olduğum ameliyat sonrası iyileşme sürecim sürüyor. Elbette kolumu eskisi gibi kullanamıyorum. Hatta epey bir oranda sakat kaldığımı bile söylersem abartmış olmam. Umarım gelecek günler kolumu kullanmamı getirir.
Ölümden dönmeme neden olan sürücüye ilişkin başlattığım hukuksal süreç henüz mahkeme aşamasına bile gelemedi. Yarın ölsem “Dosyası düştü!” notuyla çöpe gidecek bir dava duruyor raflarda.
Adli süreci yaşayıp görmek istiyorum elbette. İlgili kişi ve bağlı olduğu firmanın hak ettiği cezayı almasını gerekli ve zorunlu görüyorum. Bana yaşattıkları acılar az buz değil! Olmayan sabahları, dinmeyen sancıları, ameliyat için aldığım narkozdan iyileşmem için verilen torbalar dolusu kimyasal maddeyi ilaç diye kullanmanın bende yarattığı yıpranmayı hiçbir kimse anlayamaz! İşte o nedenle o aymaz sürücünün ceza almasını istiyorum!
MUSTAFA HOCA!
Akademisyen Mustafa Eyriboyun’u toprağa verdik bugün. Sevenleri, dostları, tanıdıkları cenaze törenindeydi. Genç sayılacak bir yaşta bu virüs salgını nedeniyle yaşama veda etti.
Mustafa Hocayla tanışıklığımız otuz yıla varır! İletişim sıkıntısı, sıkışıklığı yaşadığımız zamanlar oldu. Ancak öyle ya da böyle görüşmelerimiz hep sürdü.
Genç sayılacak bir yaşta aramızdan ayrılmasına üzüldüm. Eşi Dilek Hanım ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.