KÖTÜLÜK!
KÖTÜLÜK!
“İçinde kötülük olmayan insan da olabiliyormuş!”
“Camdaki kız!” adlı dizi filmin geçen haftaki bölümünde, varlıklı işadamı Rafet Koroğlu’nun oğlu Sedat Koroğlu, karısı Nalân’a söylüyor bunu.
Paranın bir babayı (Rafet Koroğlu) ne hallere düşürdüğünü, karısını ve çocuklarını nasıl da perişan ettiğini, yaşama alanlarını nasıl daraltıp zehrettiğini gösteren ilginç bir sahneydi!
Karısını hep aldatan ve artık kendini kontrol edemez duruma gelen Sedat Koroğlu (Rafet Koroğlu’nun oğlu) terk etmeye hazırlandığı karısına üstteki cümleyi söylüyor; “Sen çok iyisin Nalân! Bana değil, çok daha iyilere layıksın! Sen iyisin Nalân! Senin içinde kötülük yok! İçinde kötülük olmayan insan da olabiliyormuş!”
Camdaki Kız dizi filmini izlerken insan; “İyi olmak” ve “Kötü olmak” kavramlarını sorguluyor. Paranın tek değer ölçüsü olduğu kapitalizmde, kimi insanların para ve ona dayalı güç karşısında nasıl da köpekleştiğini görüyor insan! Nasıl çürüdüğünü…
Ve insan kendini de sorguluyor. “Ben iyi miyim yoksa kötü mü?”
Eşimi, çocuklarımı ve onların hayatlarını bir boğuntuya getirip zehrediyor muyum? Servetim ve onun verdiği güçle birinci dereceden yakınlarımı mutlu mu ediyorum, mutsuz mu?
Birey olarak bundan çok da alabileceğim bir ders yok. Çünkü böylesi bir servetim ve ona bağlı gücüm yok. Dünya görüşüm ve ona bağlı oluşan karakterim “paylaşma” üzerine kurulu. Hal böyle olunca geriye sıcak insan ilişkileri kalıyor. Eşim, oğlum ve gelinimle o eksende mutlu bir ortam paylaşıyoruz.
Kötülük kavramı salt parayla ilişkilendirilebilir mi?
Elbette ki hayır! Çünkü sermaye birikimi oldukça iyi olup örnek bir aile gibi yaşadığına tanık olduğum nice varsıl aileler var. Demek ki sorun salt varsıl olmakta değil. Demek ki o hayatı zehretme kötülüğü, kişilerin bireysel ruh bozukluğuyla da doğrudan orantılı!
Neyse… Konuyu uzatmayayım. İhtiyacı olan, alacağı dersi alsın.
ÇÖP, SU, YOL, SOKAK HAYVANLARI…
Tekrara düşmüş olacağım ama…
Bir arkadaşım, “Hocam hep Çaycuma’da gördüğün aksaklıkları yazıyorsun; özel bir nedeni mi var?” dedi.
“Evet!” dedim. “Elbette özel bir nedeni var!”
“Sakıncası yoksa söyler misin; nedir bu özel neden?”
“Çaycuma’da yaşıyorum!” dedim.
…
Ben, toplumsal yaşamı insanlarla birlikte yaşayan bir yurttaşım. Yazan çizen birisi olarak üzerime düşen görev yaşadığım yeri daha yaşanır kılmaktır. Şehri yönetme konumunda olanlara gözümün gördüğünü, aklımın erdiğini, bilincim yettiğince söylemeyeceksem, kapı önünde mama bekleyen tembel kediden ne farkım olur ki?
Yaşadığım şehrin sorunlarını görmezden gelip adressiz mektuplar yazarak uzaklarda bir yerleri diline dolamak mıdır yazar olmak? Nitekim Zonguldak merkez ve Kozlu’da ikamet eden yazar arkadaşlarım da köşe yazılarında Kozlu’nun, Zonguldak’ın sorunlarını yazmaktalar. İşin doğrusu da bu! Herkes bulunduğu yeri güzelleştirirse, kimsenin kimseye uzaktan akıl vermesine gerek kalmayacaktır!
Kardeşim, bu şehirde, yani Çaycuma’da bildiğim bileli “Çöp sorunu” var! Gelip geçmiş belediye başkanları, belediye meclisleri ve devleti yöneten iktidarlar konteynır koymaktan öteye bir şeyi beceremediler! Öyle efir püfür esip ortaya karışık reklâm ağızlarıyla kimse kimseyi aldatmasın! Çağdaş batı olarak adlandırdığımız Avrupa ülkelerinin irili ufaklı tüm şehirlerinde çok çok büyük oranda çöp sorunu çözülmüş hatta örneğin İsviçre’de çöpten altın ve diğer değerli metallerin üretildiği dönüşüm tesisleri bile kurulmuş durumda!
Kimse sizden geri dönüşüm tesisleri kurup metal elde etmenizi istemiyor. Modern bir teknikle, hijyen koşullarında çöplerimizi alın ve nasıl biliyorsanız öyle yapın!
13 Kasım 2021 Cumartesi günü İstasyon Mahallesindeydim. Arkadaşımla küçük bir cadde turu attık. Kapalı pazaryerine gelince alttaki fotoğrafları çektim. Salı günü kurulan semt pazarının üzerinden tam dört gün geçmişti ama çöpler henüz alınmamıştı!
Aslında sorun yalnızca çöplerin uzak aralıklı zamanlamayla alınmasında falan da değil! Çöpler orta yerde ve her türlü etkiye açık! Bunun yazı var, kışı var! Bunun soğuğu var, sıcağı var!
Almanya, Hollanda, Fransa, Belçika ve Lüksemburg’u gezip ayrıntılı gözlemler yapmış biriyim. Bu ülkelerin hangi şehrine giderseniz gidin bizdeki manzarayı göremezsiniz. Şehrin toplu yaşam alanları arasına uygun yerlere konulmuş ahşap barakalardan oluşan çöp merkezleri var. Bu merkezlerin içinde atıkların sınıflandığı değişik renklerde konteynırlar var. Bu konteynırları kullanacak ailelere verilmiş anahtarlar var. Evden çöpünüzü alıyor, o barakaya gidiyor, anahtarınızla açıyor, çöpünüzü uygun konteynıra atıyorsunuz. Çöp alanları kameralarla izleniyor. Kuraldışı davrananlara ceza kesiliyor. Ve zaten kimse de kuraldışı davranmıyor.
Uzatmayayım… Çağdaş batı, bizim gibi yapmıyor!
Pekiyi, neden “Çağdaş Çaycuma” olmayı denemiyoruz? Neden çöp sorunu ortada bir sahipsiz ölü gibi duruyor? Bu sorunu çözmek bu kadar mı zor? Maliyet hesabı tutmuyor mu?
Bu sorunun yanıtını da siz verin!
…
Çaycuma’da su sorunu var! Daha önce de yazdığım gibi bu sorunlar hep vardı. Ancak, artık yazmaktan usandığım birçok fantezi işleri yapıp eden ve kafası hep yukarıda gezen, konuşurken hep üst perdeden konuşan belediye yönetenleri, neden köklü bir çözüm üretip kesintileri önleme yolunu seçmiyor? Biz bu kesintilere ve kesinti sonrası gelen çamurlu suya mahkûm muyuz?
…
Kent mobilyaları çürük çarık, kırık dökük durumda! İlk yapıldığında alkışlamıştık. Şimdi yırtılan pantolonlarımızı onartmaya gidiyoruz!
Haftalık yazılarımda fotoğraf kullanmayı çok sevmem ama artık başka çarem yok!
Yandaki fotoğraflar Çaycuma’nın kıyısında kenarında aranarak özel olarak bulunmuş ve kötü niyetle çekilmiş fotoğraflar falan değil! Şehrin göbeğinde, Bankalar Caddesinde çekilmiş fotoğraflar bunlar! Durum böyle! Kent Ormanındaki dişbudakların büyümesini mi bekliyorsunuz?
…
Kaldırımlar ve parke taş döşeli yollardaki bozulmalar onarılmıyor. Her anlamda tehlike oluşturan buraların bakım ve onarımlarının neden yapılmadığını birisi anlatsa da anlasak! Özellikle yağmurlu havalarda buralarda yürümek, çamurlu suyla üst başınızı ıslatmayı göze almak demektir!
Ayrıca, ilk dönem ana caddelerde yapılan çalışmalar o zaman yapılıp bitti. Ara caddeler ve sokaklar sahipsizce duruyor. İsterseniz oralardan da bolca fotoğraf çekebilirim! İster misiniz?
…
Köpekler, kediler ve güvercinler…
Ve özellikle de köpekler! Her mahallede, her caddede, her sokakta konuşlandıkları alanlarda hükümranlık kuran sahipsiz köpekler saldırganlıklarını sıklıkla gösteriyorlar. Birbirleriyle dalaşırken ayırmaya çalışanlara saldırıyorlar. Bisikletli, motosikletli yurttaşlardan köpek saldırısına uğramayan yok gibi! Öğrenciler, çocuklar ve kadınlar ısırılma korkusuyla çıkıyor sokağa!
Bu gidiş iyi bir gidiş değil. Köpeklerle ilgili önlemler alınmalı, gerekli çözümler üretilmeli. Devleti temsil eden Çaycuma Kaymakamlığı, halkı temsil eden Çaycuma Belediyesi ve her ikisine de öneriler geliştirebilecek olan Çaycuma Kent Konseyi bu sorunu masaya yatırmalı!
…
Neyse… Uzatmayayım. Daha çok ayrıntılar var yazacak ama artık onları önümüzdeki hafta ele alırız.