KLAVYE KAHRAMANLARI!
KLAVYE KAHRAMANLARI!
Adamın paylaşımına yorum yazan on yedi kişinin profiline girip tek tek baktım. On altı tanesi Çaycuma’da yaşamıyor! Yaşamıyor ama atışta hiç ıska geçmiyorlar! Hepsi on ikiden!
Helal olsun size! Bravo! A-han da işte böyle olmalı! Almanya’da, Hollanda’da sosyal demokratlara, Türkiye’de AKP’ye oy verip yaşamadığı şehre ilişkin methiyeler düzmek ancak bizim insan yapımızda görülür!
Yandaki görsele dikkatli bakın! Demir korunmalık içine alınmış bu ağaç Çaycuma Cumhuriyet Meydanında değil; Belçika’nın Oostende şehrinde 23 Temmuz 2015 tarihinde çekildi. Yaşadığınız şehirlerdeki bu ve benzeri örnek alınası işleri doğup büyüdüğünüz topraklara getirip uygularsanız klavye kahramanlığından daha güzel bir iş yapmış olursunuz! Öneririm. Deneyin, mutlu olacaksınız!
Yetmiş-seksen Euro’ya ucuz uçak bileti bulup cebine iki bin Euro koydun mu işlem tamam! Buraya geldiğinde olur 30.000.-TL Günde bin lira bile harcasan kafadan otuz gün krallar gibi yaşarsın!
Pekiyi, bizim ekonomimiz kaba sömürü ekonomisi değil de kendi ayakları üzerinde durabilen dengeli bir ekonomi olsaydı, bizim TL’yle Avrupa’nın EU’su üç aşağı beş yukarı aynı olsaydı, bizim methiyeci klavye kahramanları aynı havayı basabilirler miydi?
Elbette içinde bulundukları koşulların yapıcı ve yaratıcısı onlar değil ancak sağduyulu düşünebilmek biraz olgunluk gerektirir o kadar. İki arada bir derede olmanın eksikliklerini bize yamayarak esip gürlemeleri bizi artık yormaya başladı. Bu dostlara ricam o ki yaşadığınız yerlerin sosyal yaşamına odaklanın. Oraya koyun katkınızı. Bırakın buranın dertleriyle biz dertlenip güzellikleriyle biz böbürlenelim! Merak etmeyin dinlenceye geldiğinizde gene çay paralarını biz veririz!
ERKEN SEÇİM İSTEMİYORUM!
Hatta seçimler 2023’te falan değil, 2026’da falan yapılsın! Madem biz örekemizi görmeden iflah olmayacağız, dibe çakılalım ki altta kalanın canı çıksın!
Ülkenin heba edilmemiş, heder edilmemiş hiçbir varsıllığını bırakmayacaksınız, yiyip içip semirip geğireceksiniz sonra çekip gideceksiniz! Ve devrolan enkazın içinde debelenirken gene o aymaz yandaşlarınızla bağırtınızı ayyuka çıkaracaksınız! Yok öyle şey! Nasıl batırdıysanız, öyle çıkaracaksınız! Seçim meçim istemiyoruz!
Erken seçim bu taifenin kurtuluşudur! Elbette bu millet dönüp dolaşıp gene onlara iktidarı vermezse! Elbette gökyüzüne bakmaktan önündeki çukuru görebilirlerse! O çukur ki Gayya kuyusu gibi derin, Cehennem çukuru gibi yakıcıdır!
Erken seçim istemiyorum. Yük taşımaktan omuzlarım çürüdü! Madem matematiğin temel kurallarını bile terse çevirip çarpım tablosunu “Çarpma Tablosu”na çevirdiniz, Filyos Denizindeki Çarpan Balık gibi başınızın çaresine bakın! Ha, Filyoslu Balıkçılar, o çarpan balıkların başını tahta tokmakla ezip denize atıyor! Bilginiz olsun; postu paşıtmayın!
NERESİNDEN TUTSAN ÇÜRÜMÜŞ,
NEREDEN BAKSANIZ REKLAM!
Dedim ya dışarıdan görünenle içinde yaşanan aynı değil! Bakmayın siz sayısı gittikçe azalan uzak diyar klavye lafazanlarına! Burada durum onların sandıkları gibi değil! Hem çalıyı yiyen geliyor! Yaşanan Suriye çölü, görüntü Ajda Pekkan, gerçeği Bülent Ersoy!
Bu haftanın Çaycuma görselleri şehremininin burnunun dibinden! Yani evinin çevresinden! İnanın bu görseller için özel bir çaba sarf etmedim. Sizden tek farkım, gördüğüm bu çirkinlikleri görmek ve fotoğrafını çekmek!
Görüldüğü gibi şehir mobilyası denen oturaklar, oturak değil; “oturulmayak” olmuş durumda! Kopuk, kırık, dökük, çivili! Oturulur durumda olanların cilası, boyası gitmiş, metalleri küflenmiş!
Çöp kutusuna bakar mısınız? Kavga etmiş karı-koca gibi! Biri üst katta, diğeri kapı önünde! Üsttekinin ağzı açık, alttakinin içi boş! Sorsanız, modern Çaycuma’nın turistik bir övünç kaynağıdır bu çöp kutusu! Ne ki zavallının durumu konteynırlardan hallice! Konteynırların dibi delik!
Yol boyundaki bisiklet yolunu kesen o Van Gölü kılıklı su kütlesinin fotoğrafını çekerken biri görüp belediyeye ihbar etmiş olmalı ki yarısı gün orayı kumla doldurdular! İyi ataktı doğrusu! Ancak yağmurun kalleşliğine bakar mısınız; gece yağan kalleş yağmur bir kenarından oymaya başlamış! Resmen sabotaj! Oysa şehremini yönetimindeki belediye, bu bisiklet yolu vs. için bizden ne paralar istemişti de dumanımızı atmıştı!
Alttaki görselde gördüğünüz dağınık parke taşları eski belediyenin önünde! Görevli arkadaşlar oralarda vıck-vıck su fışkırtan oynak taşların altını dolduruyordu. Demek ki bu türden şeyleri haber yapmak kimi kez işe yarayabiliyor.
Arkadaşlara “Kolay gelsin arkadaşlar!” dedim.
“Sağ ol hocam! Uğraşıyoruz işte!” dediler.
Bu zahmetlerinin sebebi olduğumu anlamasınlar diye korkudan, “Ah! Ah! Bunların hepsi benim yüzümden!” diyemedim. Belli mi olur; dayak yiyecek yaşı geçtim! Cumhuriyet Meydanında meydan dayağı yemek de var; değil mi?
GÜNDEMİN İZİ…
Gündemin izini yaşadığım şehir eksenli sürdüğümü hem görüyorsunuz hem de defalarca yazdım!
Geçen gün bir arkadaş bütün iyi niyetiyle sordu; “Hocam, hep Çaycuma’yı yazıyorsun. Ülke gündemine ilişkin yazmıyorsun. Neden?”
İşte bütün sorun burada! Benim toplumsal mücadele anlayışım tam da burada gizli!
Herkes yaşadığı yerden sorumludur. Kendi şehrini ‘süprüntü’ götürürken uzak yerlere ahkâm kesip bilgiçlik taslamak değildir duyarlı olmak! Buna dense dense ukalalık denir!
Ben bu şehirde yaşıyorum, gözüm kulağım elim kolum öncelikle yakın çevremi algılar! Elbette Brezilya’daki Amazon Ormanlarının talan edilmesi benim de derdimdir ancak Çaycuma Kent Ormanındaki dişbudak ağaçlarının talanına ses çıkaramayanların Amazon Ormanlarına dil gıldaratmasını da hoş görmemi kimse istemesin benden! Amazon Ormanlarını korumanın yolu Çaycuma Kent Ormanındaki dişbudak ağaçlarını korumaktan geçer! Görün artık bunu!
Önündeki çukuru görmezden gelenin uzaktaki dağa laf yetiştirmesi değil midir yaşadıklarımızın asıl nedeni?
Neyse… Yazı uzadı!