KABAHAT TERCÜMANDA!
KABAHAT TERCÜMANDA!
1970’li yılların gözde plaklarından biriydi Metin Türköz’ün çalıp söylediği türkü; “Kabahat tercümanda!”
Türkücümüz sarışın bir Alman kızına âşık olur. Ne ki kızla iletişim kuramaz. Çünkü dil bilmemektedir. Devreye tercüman girerse de işler büsbütün arapsaçına döner! Hal böyle olunca âşık suçluyu bulur; “Kabahat tercümanda!” Üç sözcüğü ardı ardına sıralayıp eli ayağı düzgün bir tümce kuramaz ama suçluyu otuz saniyede bulur!
Hepimizin bildiğini yinelersem, ülkemiz insanı iki konuda hilafsız uzmandır; Futbol ve Siyaset!
Santra çizgisinde ayağına topu versen ve “At bu topu boş kaleye!” desen kaleyi tutturamaz ama gol kralına futbol dersi verir! Hakeme, hakemliği tersinden öğretir!
Bırakın bir partinin başına geçip yönetmeyi, altıkol iskambilde takım başı yapsanız elindeki en iyi kâğıtlarla arkadaşlarını yönlendiremeyen üstadımız, cumhurbaşkanlarına, başbakanlara, bakanlara, parti başkanlarına akıl verir ki ne!
Benim halkım, helâda deliği tutturamayan bir ayyaş kadar hünerli olduğu her alanda ahkâm kesmekten geri kalmaz! Elindeki çöpü çöp sepetine atma bilinci yoktur ama üniversite bitirmiş Kırnapçı’ya hangi partiye neden oy vermesi gerektiği anlatmakta üstüne yoktur!
Geçenlerde sosyal iletişim ağı facebook’taki sayfama koyduğum bir aforizmada yazdığımı yineleyeyim. Babam Koralı Eyüp derdi ki; “Oğlum, bizim bokumuzdan töpelek olmaz; cıvık!”
Üzgünüm! Gördüğüm budur. Umarım en yaşamsal duyarlılık alanlarımızda sergilediğimiz gevşeklik ve cıvıklığın tez farkına varırız da babam haksız çıkar!
KILIÇDAROĞLU’NDAN DEVRİMCİ ÇIKARMAK!
“Devrimci” demişken bir küçük saptamayla başlayayım. Türkiye genelini bilemem ama CHP, Zonguldak’ta devrimci kadroları oluşturuyor! Gülmeyin yahu! Ne var gülünecek? Bakın bu yargım nasıl oluştu; anlatayım! CHP’nin iki milletvekilinin adlarını söyleyin bana! Biri Eylem, diğeri Deniz! Ne kaldı geriye? Devrim! Onu da bu hafta sonu il başkanı olarak seçtiler! Daha ne olsun? Eylem, Deniz ve Devrim! Bir de genel başkanın adını; Özgür yaptılar mı tamamdır! Al sana solcu ve devrimci bir parti! Bize de slogan atmak kalıyor ama FETÖ’cü damgası yemekten korkuyorum. Malum, bu frensiz iktidarın ayağına taş çarpsa, zavallı taşı FETÖ’cülükten kodese atıyor!
Gelelim asıl konuya!
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası yaşananları hepimiz otuz iki kısım; tekmili birden izliyoruz. Ben pek izlemiyorum da eminim siz akşamları televizyondaki üç otuz kuruşluk tartışmaları gözünüzü kırpmadan izliyorsunuzdur.
Bilindik CHP tabanına söyleyecek sözüm yok! Ancak şu bizim yancı ve ördek kadar bile dalıp batmayı bilmeyen sol (!) cenahın şaşırmasına da ben şaşırıyorum! Yok Kılıçdaroğlu niye şöyle yapmıyormuş da yok neden istifa etmiyormuş da yok öyleymiş de yok falan filanmış!
Arkadaşların ezici çoğunluğunun saati 12 Eylül 1980’de durduğu için hem pusulaları bozuk hem de “Z” Kuşağı olarak adlandırdıkları gençliğe kötü örnek oluyorlar!
Neden mi? Yazayım efendim…
Bir siyasi parti, mükemmel bir sosyal demokrat parti olsa bile siyasi literatürde yeri sol olamaz! Ülkenin koşulları gereği Ortadoğu insan davranışlarının en pespayesini gözlemlediğimiz bu toprakların CHP’si elbette sosyal demokrat değildir! Düpedüz sağcı bir partidir! Bu yargımdan rahatsızlık duyanlar önce CHP’nin programını sonra Alman SPD ve CDU partilerinin programlarını okusun! MHP kökenli sağcıların fink attığı bir partiden sol bir örgütlenme çıkarmak olsa olsa bizim halkımıza özgüdür! İtirazı olan varsa parmak kaldırsın; basayım sıfırı!
CHP Genel Başkanı dürüst, temiz ve iyi bir insan! Hepsi o kadar! Sosyalist, devrimci, ilerici falan değil! Kılıçdaroğlu’nun yirmi altı yıl görev yaptığı devlet kadrolarında hangi sendikaya üye olduğunu ve sendikal mücadele verip vermediğini bir araştırın! Neyse; yorulmayın, ben söyleyeyim. Kemal Bey, memuriyet yaşamı boyunca hiçbir memur sendikasına üye olmadığı gibi yakın da durmamıştır! Hiç Grev Gözcüsü olmamıştır. Hiçbir zaman duvar yazılamasına çıkmamış, hiçbir 1 Mayıs’a katılmamıştır. Yaşamındaki tek demokratik görevi; Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği (VAVEK) Genel Başkanlığıdır. Onu da kısa bir süre yapmıştır.
Genel olarak sosyal demokratların, özelinde bizim CHP’nin, “Emek–Sermaye” çelişkisindeki yeri neresidir? Bu soruya doğru yanıt verenlere ödül olarak altı tane keçiboynuzu vereceğim! Ben de sizin gibi keçiboynuzunun içindeki tatlıyı bal sanıyordum! Aman dikkat, bu beklentiyle gereğinden çok yerseniz kabızlık yapar! Uzatmayayım!
Bizim devrimcilerin hayli eğlenceli bir huyu var. Adam hem Devrimci Yol fraksiyonundan geliyor ve sosyalizm gelsin istiyor, hem CHP’ye üye ve hatta aynı zamanda ADD üyesi! Bu üçü bir arada nasıl oluyor bir anlayabilsem size nedenini de yazacağım! Hal böyle olunca bizimkiler Kemal Kılıçdaroğlu’ndan hem devrimci, hem demokrat, hem sosyalist falan çıkartmaya çalışıyor ki benim mevsimi şaşırıp kasım ayında Filyos’a denize gitmem gibi bir şey! Ben bağırsaklarımı üşüttüm, umarım ve dilerim ki siz kabız olmazsınız! Yemeyin o kadar çok keçiboynuzunu diyorum; anlatabildim mi?
BU SON CHP YAZISI…
Söz veriyorum bundan sonra çok çok özel ve elzem bir durum olmazsa ana teması CHP olan yazı yazmayacağım. Bu köşe yazılarını ileride bir kitapta toplamak istiyorum. Düşünsenize otuz yıl sonra bir okur çıkmış ve yazdıklarımı okumuş! Yazık değil mi o okura? Ben okurlarımı gerçekten seviyorum. Kimi kez Çin işkencesi yaptığım olsa da kıyamam sizlere! Ne olur bunu üstenci bir bakış olarak algılamayın; yok birbirimizden farkımız. Laflıyoruz işte şunun şurasında!
YAZ BİTTİ!
Valla ben de bittim! “Meşe’de İnecek Var!” ve “Koralı”dan sonra üçlemenin üçüncü kitabı olacak olan ve -şimdilik- adını “Son Uçak” vermeyi düşündüğüm romanın yazımını bitirdim. Şimdilerde dil işçiliği ve romanın final bölümüne çalışıyorum. Ve eğer beklenmedik bir durum olmazsa en geç yılbaşına doğru kitap basılmış olacak!
İşte geldim. Haftalık yayımlayacağım yazıları okumayı sürdürdüğünüz sürece sizlerle yürüyeceğim. Baktım benden sıkıldınız, kestirmeden susacağım. Bilirsiniz dediğimi yaparım!
Sağlıklı günlerde hep el ele olmak dileğiyle merhabalar!