İPİNİZ KİMİN ELİNDE?

İPİNİZ KİMİN ELİNDE?
Çok sıklıkla söylediğim bir sözü yinelememde bir uymazlık yok! “Özgür iradesi olmayanın, özgül ağırlığından söz edilemez!”
Özgül ağırlığı olmayanın söz söylerken aynaya bakması gerekir. “Benim ipim kimin elinde? Ben kimin davulunu çalıyorum?”
Bu sorunun yanıtı aslında oldukça basit! Benim kişisel çıkarlarım kiminle örtüşüyorsa ben onun davulunu çalarım. Ancak ipimi kimseye vermem.
Bu satırların yazarı olarak benim çıkarlarım, kol ve beyin emeğini satarak ekmeğini çıkaran emekçi sınıfıyla aynıdır. Ben sınıfımın davulunu çalarım. Ancak ipim kimsenin elinde değildir. Özgür irade ve bilincim bana neyi doğru gösteriyorsa, yaladığım mürekkepler kimliğimi ve kişiliğimi nasıl pişirdiyse öyle düşünür ve söylerim.
Kişi kendi özeleştirisini önce kendine yapabilmeli. Soruyu yineleyelim… Sahi özgül ağırlığınız, özgür iradenizin yansıması mıdır? İpiniz kimin elinde?
YOKUŞLARI ÇIKMAK!
Zordur! Bir Artvin meseli şöyledir. Atla eşek yükü yüklenmiş yola çıkmış. At eşeğe demiş ki; “O’la eşek, yokuş yukarı çıkanda bekle beni. Yanbegi gidende beraber giderik. Yama aşağı gelende bana müsaade!”
Ata bakar mısın sen? Çıkarken beklenecek, düze gelince yol arkadaşı olacak, yokuş aşağı gelince tüyüp gidecek! Oh anam oh!
Ben eşek olsam atla yola çıkmam. İnat eder gitmem. Sahibim düşünsün gerisini.
Zordur yokuşları çıkmak. Yokuş çıkarken yüküne omuz verdiklerinize dikkat edin. Yardımınızı unutur da soranlara “Ben kendim çıktım!” der. Der ve eşeklik sizde kalır.
Böylesi kişilerle yardımlaşma olmaz, böylelerine yardım da edilmez.
Kapitalizmin üretip yarattığı kişi tipi meseldeki at gibidir. Emeğe saygı, ahde vefa, çalışma, üleşme, dayanışma kavramları yoktur. Dağarcıklarındaki baskın kavram; “Rabbena-hep; bana”dır.
BAŞKA ADAM MI VAR HOCAM?
Bizim seçmen adam beğenmez. Elham’ı bilmez, mabadını silmez ama yoğurdu üfler. Yoğurt ekşidir ama bile isteye yer, ayranını da içer! Döküp yenisini almaz. Kendisi de üretmez. Armudun sapı, üzümün çöpü! Onun saçı kel, bunun gözü kör, şu topal!
“Hocam, haklısın! Doğru söylüyorsun ama seçecek başka adam mı var?”
Sosyal tarihçiler yirminci yüzyıla “Devrimler yüzyılı” der. Devrimler yüzyılının üç büyük devrimcisinden biri olan Mustafa Kemal Atatürk’ü düşünüyorum da içim burkuluyor.
Düşünebiliyor musunuz, sıfırdan bir ordu kuruyor, inanılmaz savaşlar sonunda ülke topraklarını istilacılardan temizliyor ve üstüne üstlük padişah da kaçıp gidiyor!
Atatürk’ün birlikte yürüdüğü üst düzey komutanların kimisi Amerikan güdümünü, kimisi İngiliz mandasını, kimisi onu kimisi bunu ister! Hiçbirisinin aklına bağımsız bir devlet kurmak gelmez. Ne yapsın Atatürk? Açmış şişeyi, içmiş kulüp rakısını, vermiş emri; Laik bir devlet kuruyoruz! Vermiş emri; saltanatı bitiriyoruz! Vermiş emri; padişahlığı tarihe gömüyoruz. Ve daha niceleri!
Seçmene soruyorum; “Yahu birader, içinde bulunduğumuz koşullar Kurtuluş Savaşı koşullarından daha mı kötü? Oy verecek adam yok ne demek?”
Ve o seçmene diyorum ki; “Sen kafanı kaldırsan nicelerini bulursun! Hamur işi yemekten beynin helak olmuş! Sana et yedirelim; ben varım, kimseye ihtiyaç yok diye bağırırsın!”
KUZEYİN KUZEYİ!
Fransız yazar Jen Baudrillard’ın “Cool Anılar” adlı kitabını okurken Kuzey Kutbunu irdeleyen bölümü başımı belaya sardı. Hani kimi saptamaları algılayınca “Hiç böyle düşünmemiştim!” deriz ya işte durumum öyle oldu!
Baudrillard’ın saptamalarına bir göz atalım;
“Rüzgârın yalnızca güneyden gelip güneye doğru estiği yer! Çünkü burada her yer güney; tüm yönlerde. Pusulanın bile yalnızca güneyi gösterebildiği yer! Çünkü mutlak kuzeyde olduğu için artık kuzeyi gösteremez. Meridyenlerin birleştiği, dolayısıyla da tüm saatlerin aynı zamanda olduğu yer. Yılın sınırsız bir gündüz, sürekli bir tek gece, tan, sürekli bir tek gün, alacakaranlık olduğu yer…”
Saptamaları devam ediyor yazarın. Yazıyı uzatmamak için bu kadar alıntıyla kifayet ediyorum.
“Mutlak kuzey, mutlak yalnızlık, mutlak yön…” Okurken başım döndü. Ne kötü bir mahkûmiyet! Ne kötü bir fizik yasası! Birden kuzeyden soğudum. Biz kuzeyi yalnızca soğuk olarak bilirdik. Meğer soğuk ne denli masummuş!
Mutlak tek adam, mutlak cahillik, mutlak kabalık, mutlak kötülük…
İnsanlık, mutlaka, “mutlak” olan her şeyi çöpe atmalı. Mutlak aptallığa tutsak olamayız!