İNTİHAR!
İNTİHAR!
“Hiç kimsenin intiharı başkasının suçu değildir!” diyor yazar. (Timothy Findley-Ölümsüzlük ve Pilgrim-S.23)
Hani bizdeki; “Kendim ettim, kendim buldum!” sözü gibi. Hani, “Yedi düvel bir araya gelse, kişinin kendine ettiği kötülüğü edemez!” sözü gibi. Hani, “Suçlu arıyorsan, aynaya bak!” sözü gibi.
Keçiboynuzu çekirdeği kadar aklınız ve cahil cüreti bilgeliğinizle her haltı yer, ayağınıza taş düşünce ciyaklar, kendiniz dışındaki herkesi suçlarsınız!
Ne de çoksunuz birader! Ne de iflah olmaz, uslanmaz; akıllanmazsınız! Ömrümüzü yediniz ömrümüzü! Bizi kendi karanlığınıza çekme inadı ve cüretkârlığından hiç vazgeçmediniz!
YENİ DURUMLARA GÖRE KONUMLANMA
Seçimlerde, olası bir değişime göre hareketlenen ülke ‘yancıları’, değişim düşü gerçekleşmeyince başka yeni durumlara göre konumlanmayı sürdürüyor. Sorsanız hepsi yenilikçi, hepsi demokrasi aşığı! Bana sorarsanız hepsi…
Yeni durumlar için yenilenmek gerek! Kişi buna kendisinden başlamalı. Yenilenme yeni şeyler söylemekle, buna bağlı değişimle olanaklı! Elli yıllık türküyü, dün akşam yakmış gibi bize dinletmeye ne hakkınız var? Lütfen herkesin önüne geçip; “Topu bana at, topu bana at!” diye bağırmayın. Ofsayttan atılan goller sayılmıyor. Siz ‘War’ ile ‘VAR’ı karıştırıyorsunuz. Zaten siz her haltı karıştırıyorsunuz. (‘Halt’ sözcüğü zaten karıştırmak demek! O nedenle son tümce devre dışıdır!)
MEZARLIKLARA BAK GÖR HALİMİZİ!
Toplumların insana verdiği değeri, mezarlıklara bakarak anlayabilirsiniz. “Dünyanın üstü de bir, altı da!” diyenlerdenseniz görmeniz kolaydır! Üstünde aptalca bir açlığı yaşarken, altında sizi bilmem kaç hurinin beklediği düşü kuruyorsanız söyleyeyim; semeriniz yana kaymış!
Ben bizim insanımızı anlayamıyorum. Ölülerin hiçbir yere kaçma olasılığı yokken, neden mezarlıkların çevresi altı sıra dikenli telle çevrilip, demir kapısı sürgülenir; anlayamıyorum! Hani kimi yerlerde olduğu gibi göz tırmalamayan alçak duvarlarla çevrilmesi neden düşünülmez? Evet! Bugün üstündeyiz toprağın. Doğru! Yarın ne olacağımızı kim biliyor? Mezarlığı, firar edilmez bir kodes olarak gören insanın yaşamı nasıl olur ki?
Şu bizi kıskanmaktan helak olan “Alaman gâvurları”nın mezarlıklarını bir gezip görün; anlarsınız ölüye-diriye verilen değeri!
HEM O, HEM O!
“Bir kişi hem gülümseyip hem de pragmatik olamaz mı?” Soru bana ait değil. Timothy Findley, “Ölümsüzlük ve Pilgrim” adlı romanında bir kahramanına sorduruyor bu soruyu. Okuyunca irkildim. Soru çalıştığım yerden gelmişti. Yanıtlayıp 10 Puan’ı alayım istedim!
“Bir kişi hem gülümseyip hem de pragmatik olamaz mı?” Olamaz! Olmuyor! Pragmatizmin ruh hastalığına yakalanmış benmerkezci ve yararcı, yarayışçı kişinin o sahte gülmesi, salt bir maske olma ötesinde değildir! Kişiliğine gizlediği sinsiliğiyle yapmayacağı kötülük yoktur öylesinin!
Bütün yolların kendisine çıktığı bir dünya kurmayı, kişiliğinin temel dürtüsü durumuna getirmiş bu insan, çevresine toplumcu bir çizgiden bakamaz! “Gibi” davranmalarına bakmayın! Kaba bir sahtekârlığın çirkin ve içten pazarlıklı görüntüsüdür o!
Ya birisinizdir ya diğeri! Hem o, hem o; olunmaz!
ŞİZOFRENİ…
“Şizofreni, hastaların gerçek ile gerçek dışı olan olguları birbirinden ayırt edememesine yol açan, sağlıklı düşünce akışı, duygu kontrolü ve normal davranışa engel olan ciddi bir beyin hastalığıdır. Çoğu zaman yavaş yavaş gelişim gösterir” diyor bilim!
Kişilik bölünmesidir şizofreni! Bunama yani aklını kullanamama, yaptığının bilincinde olamamadır! Şizofreni hastası şaşırtan davranışlar gösterir. Bir bakarsınız allame-i cihandır! Öylesi mantıklı ve akılcı düşünüp konuşur ki hasta olduğunu anlamanız olanaksızdır. Bir bakarsınız gözleri bir noktaya odaklanamıyor. İç dürtüleri dışarı çıkmış, her an her şeyi yapabilecek bir mahlûk oluvermiş!
Kişilik bölünmesi, çevreye zarar vermeye hazır bir kötülük makinesi gibidir. Aman dikkat! Her türlü fırıldağın alenen çevrildiği bir dönem yaşıyoruz. Ne nedir bilebilmek güç! Şizofren bir toplumda yaşadığımız öngörüsü de bir şizofrenidir; kim bilir? Kabul edelim ki bu toplum bizi paranoyak etti!
DOMUZDAKİ AKIL!
Vardık gördük ki NK Şiir Evi ‘Üretim Alanı’na domuzlar girmiş. Ne ki yazdan kalan sebzelerle kış için ektiğimiz sebzeler ve enikonu boy vermiş fidanlarımıza bir zarar vermemişler. Ne mi yapmışlar? Toprağı kazıyıp kurtları temizlemişler! Çoğunlukla toprak altında yaşayan, hani şu çürümüş ağaç gövdelerinde gördüğünüz parmak gibi beyaz kurtlar vardır ya işte onları! Domuz kurdu sever. Patates, yerelması, havuç vb. toprak altında yetişen sebzelerle, kurt, fare vb. canlıları arar bulur domuzlar! Bakar mısınız domuz sürüsüne? Hiçbir şeye zarar vermiyor ama toprağı karış karış kazıp kurtları temizliyor!
Domuzdaki akıl diyorum, keşke herkese örnek olsa! Gece aralıklarla elimde tüfekle tur atarken “Umarım bu gece gelmezler!” deyip durdum. Duam kabul oldu; gelmediler! Domuz da olsa kıymak istemezdim bir canlıya! Neyse ki dışarıdan içeri firar ettikleri geçiş yerlerini bulup onardık ve izinsiz gelip gitmelerini engelledik! Gidip başka yerlerde arasınlar istihkaklarını ne diyeyim?
HOCA, ETLİYE SÜTLÜYE…
“Hoca, etliye sütlüye karışmıyorsun! Böyle giderse yazdıklarını okumayacağız!”
Et, süt, ona buna karışmak… Pahalı şeyler bunlar. Bugüne dek nelere karıştıysam elbirliğiyle bana yol, su ve elektrik olarak geri döndü! Kahir çoğunluk seyretti! Canınız sağ olsun! Ben yeri geldiğinde eti, sütü ve karıştırma işini gereğince yerine getiririm. Siz tribünden sahaya inmeyi göze alırsanız ben emre amadeyim!
Yerel seçimler yaklaşıyor. O günler gelsin, siz görürsünüz etliyi, sütlüyü!