İLHAN AĞABEYİN HATIRALARI!

İLHAN AĞABEYİN HATIRALARI!
“Yolu açmaya kendi evini yıkarak başladı!”
Dün; (23 Aralık 2022) Zonguldak merkezli yayın yapan Pusula Gazetesi İnternet Sitesine üstteki başlıkla bir haber düştü. İlgiyle okudum haberi.
Çaycuma’nın saygın ağabeylerinden İlhan Köktürk, Çaycuma Belediyesine bir ödeme yapmak için gitmiş ve o sırada Belediye Başkanınca konuk edilmiş ve epeyce söyleşilmiş. Ayrıntıları öğrenmek için Çaycuma Belediyesi Facebook Sayfasına girdim. Tahmin ettiği gibi fotoğraflar falan vardı…
İlk aklıma gelen şey, “Acaba bu konuşulanların haber yapılacağından İlhan Ağabeyin haberi var mı?”, “Ve daha neler konuşuldu?”
Elbette eski bir belediye personeliyle ilgilenilmesi, onun ağırlanılıp anılarının dinlenilmesi önemli ve doğru bir davranış ve kadirbilirliktir!
Ancak, haberin oluşturuluş ve sunuluş biçimini görünce benim sıklıkla vurguladığım “Reklâm” içerikli bir koku burnumun direklerini sızlattı.
…
İlhan Köktürk Ağabey, gerçekten iyi yürekli, çalışkan, sıcakkanlı ve dost canlısı bir değerimizdir. Çocuklarından özellikle Nurten Hanım benim uzun yıllardır tanıdığım ve bir kardeşim olarak değer verdiğim insandır. Onun da emekleriyle kitaplaşan ve babasının anılarının olduğu “80 YILLIK BİR ÖMÜRDEN AKILDA KALAN TATLI HATIRALAR” kitabının editörlüğünü ben yapmıştım. Elbette İlhan Ağabeyin adıma imzaladığı bu kitap kütüphanemin raflarındaki seçkin yerini koruyor.
Üstte sözünü ettiğim haberi okuyunca içim burkuldu. İlhan Ağabeyin “iyi niyetle anlattıkları” ve gene “iyi niyetle anlatmadıkları” başka anıları da var. Çektiği acılar, uğradığı baskı ve husumet kaynaklı cezalar…
Bizim Çizgi İnternet Sitesi olarak ayrıntıları hiç atlamadan gündemin izinde olduğumuzu bilirsiniz. Aynı sorumlulukla İlhan Ağabeyin kitabından aşağıdaki anısını noktası virgülüyle buraya aktarmayı ona olan sevgi ve saygımız gereği bir görev biliriz!
…
“ÇOK ÜZÜLDÜĞÜM ANLAR!” (İlhan Köktürk)
“1965 yılı yaz aylarında Çaycuma kıyasıya bir belediye başkanlığı seçimine hazırlanıyordu. Bir tarafta mevcut Belediye Başkanı Nihat Kantarcı, diğer yanda Sol Parti’nin yani CHP’nin adayı Mustafa Zeren vardı. Karşılıklı atışmalar, sözlü sataşmalar çetin bir atmosfer içinde devam ediyordu. Seçime çok kısa bir zaman vardı ve seçimin hayli gergin geçeceği belliydi.
O zamanlarda çarşıda fırının yanında dükkânı olan Mahmut Bey’in orası, mesai çıkışı bütün Beyler’in adamlarının toplandığı yerdi. Tam bu sırada baldızım Satı Ablanın küçük kızının düğünü var. Davetiyeler dağıtıldı. Yine böyle bir mesai bitiminde mahallemizdeki şimdi rahmetli olan Abdullah Köktürk ile Mahmut Bey beni çağırdılar. Cavit Dereli de vardı. Bana dediler ki; “Biz bu akşam toplu halde düğüne gideceğiz. Beraber gidelim. Biz her şeyi hazırladık!” Ben de “Peki!” dedim.
Akşam saat sekiz oldu. Bütün CHP Teşkilatı beni de içlerine aldı. Kendimi Çaycuma’nın bütün ileri gelenlerinin içinde buldum. Düğün yerine gittik. Bizi davul zurna ile karşıladılar. Masada öyle bir düştüm ki sağımda parti başkanı, karşımda yine Çaycuma’nın ileri gelenleri! Kendimi sanki zorla gelmiş bir yabancı gibi hissettim. İçimde garip bir arzu belirdi. Kaçmak istiyordum. Çünkü beni işe alan belediye başkanı sağ partinin adamı, “Ya beni bunların arasında görürse, benim durumum ne olur?” diye düşünüyordum.
O sırada, başlarında başkanımız Nihat Kantarcı olmak üzere Adalet Partisi’nin ileri gelenleri davul zurna eşliğinde düğün yerine geldiler. Belediye başkanımız beni gördü. Bana başını salladığını gördüm. İçimden; “Eyvah!” dedim.
Masadakilere mazeret beyan ederek oradan ayrıldım. Ama eve nasıl geldiğimi bilmiyorum. İçimde fırtınalar kopuyordu.
Ertesi gün yani pazartesi mesaiye vaktinde gittim. O zamanlar belediye eski yerindeydi. Arkadaşlar benzimin soluk olduğunu, hasta olup olmadığımı sordu. “Yok!” demekle yetindim.
Saat on sularında Reis Bey başkâtibi çağırdı. Sonra bana Reis imzalı bir yazı geldi. Yazıyı alınca şok oldum. Yazıda benim aybaşında alacağım maaştan üçte birinin kesilmesi yazıyordu.
251 Lira 30 Kuruş maaşım vardı. Bunun üçte biri 90 Lira 40 Kuruş ediyordu. Bu da benim için bir yıkımdı. Hemen bir dilekçe yazdım. Dilekçemde, Personel Kanununa göre bir memura herhangi bir suçtan önce; “ihtar”, sonra “kınama”, en sonunda da “para cezası” verilir diyor. Ben de bunları hak etmediğimi, bir suçum bulunmadığını yazdım ve Reis Beye elden vermek üzere makamına girdim. Dilekçem reddedildi. Tabi bütün mesele; Pazar akşamı düğüne Reis Beye zıt olan CHP teşkilatı ile baldızımın küçük kızının, yani Ayşe’nin düğününe gitmekti. Oysa hiçbir suçum olmadığını biliyordum.
Bu haber hemen duyuldu. Çaycuma küçük bir kasabaydı. Öğleden sonra Reis Vekili olan Sadık Abimin (Sadık Sağtekin) yanına gittim ve meseleyi anlattım. Beni haklı bulup Reise telefon etti ve netice alınmadı. Hemen bunun üzerine Adalet Partisi’nde sevdiğim insanlar Reise gelip, örneğin Muharrem Bey, Cozura ve diğerleri söylediler. Fakat Reis Bey hepsine rest çekti ve ilk ayda maaşım ceza olarak kesildi. 90 Lira 40 Kuruş! Yalnız Reis Beyin bu gelenlere, “Sonra telafi ederiz!” dediğini öğrendim. Ben yine vazifeme en iyi şekilde devam ettim.”
…
KİTAPTAN…
Kitaptan aktaracağım anı üstteki kadar!
Rahmetli Nihat Kantarcı’nın SEKA Caddesi yapımında evini yıkıp, arsasını yola terk etmesini elbette alkışlamak gerek. Ne ki unutmamak gerek, İlhan Ağabeyin yola ilişkin anlattıklarından anlıyoruz ki Başbakan Süleyman Demirel, Çaycumalı Bakan Sadık Tekin Müftüoğlu aracılığıyla istimlâk bedellerini ödemiş.
Çaycuma Belediyesi Facebook Sayfasında yayımlanan haber metninde konuya ilişkin bölüm şöyle; “O zaman yol nerede? Reis Bey çok mücadele verdi. Evlerinin bahçesinden yol geçecek bazı belediye meclis üyeleri sırf siyasi karşıtlıklardan dolayı kamulaştırma kararına itiraz etti. Parası ödenmeden yol geçmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Reis Bey sırf o yollar için zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’e çıktı. Sadık Tekin Müftüoğlu bakandı. Demirel ona ‘Reis Bey’in işini çöz’ diye talimat verdi. Başka bakanlıktan kaynak aktarılarak kamulaştırma bedelleri ödendi. O ziyarete giden Çaycuma heyeti içinde ben de vardım” dedi.
Gene, Çaycuma Belediyesi Facebook Sayfasında yayımlanan haber metninde konuya ilişkin bölüm şöyle; “İki caddenin tam birleşim yerinde Nihat Kantarcı’nın ailesiyle birlikte yaşadığı bir ev vardı. Reis Bey işe ilk onu yıkarak başladı. Evsiz barksız kalan Reis Bey şimdi kendi adını taşıyan caddedeki bir eve kiraya gitti. Yolun büyük bölümünün geçtiği Beyler Mahallesi’nde bir kişinin evi bile zarar görmedi. Yol neredeyse hepsi ahşap olan evlerin bahçelerinden geçerken, yıkılan tek ev Reis’in evi oldu. En çok itiraz edenler de onlardı. Çok zorlu günlerdi. Reis çamur içindeki yolları kesme taşla kaplayarak hizmete soktu.”
…
SORULAR…
1-SEKA Caddesi girişinde bulunan ve yıkıldığı anlatılan ev ve üzerinde bulunduğu arsa hiçbir karşılık beklenmeksizin ve hiçbir ödeme alınmaksızın mı terk edilmiştir?
2-Hiçbir kimsenin ev ve üzerindeki arsayı hiçbir maddi karşılık almaksızın ‘öylecene’ terk etmeyeceği düşünülürse, ev ve arsa için ödenen istimlâk bedelleri ne kadardır?
3-Eşdeğer genişlikte başka bir yer verilerek arsa terk edildiyse eşdeğer arsa neresi ve kaç metrekaredir?
4-Şimdiki Belediye Başkanının SEKA Caddesi başlangıcındaki evinin önündeki yol düzenlemesindeki orantısızlık bakan herkesin gözüne çarpar. Karşı bina kaldırımı karı koca kol kola yürüyemeyecek kadar darken, başkanın evinin önünde yirmi kişilik insan grubu geniş geniş halay çekebilmektedir. Rahmetli Nihat Kantarcı’nın duyarlılığı neden oğlunca gösterilmemiştir?
5-Rahmetli Nihat Kantarcı, Adalet Partisi üyesi ve belediye başkanıydı. İlhan Ağabeyin anılarında sözünü ettiği derecede de partisine bağlıydı. Acaba diyorum Nihat Kantarcı şimdi yaşasaydı oğlunun CHP üyesi ve belediye başkanı olduğunu görseydi ne yapardı?
6-Büyüklerimiz hem bizim hem de yaşadığımız şehrin önemli değerleri ve zenginlikleridir. Bu tür değerlerin reklâm içerikli paylaşımlar yerine, sonraki kuşaklara örnek alınacak yanlarıyla aktarılması bir toplumsal görev değil midir?
…
SORULAR…
Çok elbet! Sorular çok da uzatmanın bir anlamı yok! Gören göz gösterilenin ana fikrini görebiliyor. İlhan Ağabey Çaycuma için yaşayan önemli bir değerdir. Onun o güzel inceliğini, iyi yürekliliğini bir şeyle malzeme etmenin en çok da onu gölgeleyeceğini görmeliyiz. İlhan Ağabeyin ellerinden öpüyorum! Nezaketen anlattıkları kadar, nezaketen anlatmadıkları da bizim için önemli ve değerlidir!