İÇİNİZDE BESLEDİĞİNİZ YILAN!
İÇİNİZDE BESLEDİĞİNİZ YILAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜZÜ ALIR!
“Bir gün, uyuyan bir adamın ağzından içeriye bir yılan girer ve midesine yerleşir. Adam uyandığında büyük bir korkuyla anlar ki o zaman kadar özgürce sürdürdüğü yaşam sona ermiştir. Artık varlığı tamamen yılanın keyfine bağımlı olmuştur. Yılan, kötü ve baskıcı bir canlıdır. Adam korkunç eziyetlere uğramamak için yılanın bütün buyruklarını yerine getirmek zorundadır. O insan artık kendisi değildir. Tek başına hareket edebilme yeteneğini kaybetmiştir. Onun özgür irade bildiriminin yerini, despotça buyruklar yağdıran efendisinin kötü niyetleri almıştır. Adam için yaşam her yönüyle mutlak bir uşaklığa dönüşmüştür ve bundan daha kötüsü düşünülemez. Kahramanımızın trajik varoluşu üstüne çökmüş bulunan kâbusla dakikalar saat, günler yıl olmuştur.
Aradan uzun bir zaman geçer. Bir sabah uyandığında içindeki yılanın çıkıp gitmiş olduğunu fark eder. Adam özgürlüğüne yeniden kavuşmuştur. İstese şimdi eskisi gibi istediğini yapabilecektir. Benliğini büyük bir sevinç sarar. Bu, yeniden kazanılan özgürlüğün verdiği sevinçtir. Hemen sonra anlar ki ne yapması gerektiğini, nasıl davranması gerektiğini artık bilememektedir. Yılanın kesin egemenliği altında geçen uzun zaman içinde, iradesini onun iradesine, isteklerini onun isteklerine ve gücünü onun gücüne bağımlı kılmaya alışmıştır. İsteme, çaba gösterme, tek başına hareket edebilme yeteneğini kaybetmiştir. Adamın içindeki özgürlüğün yerini bir boşluk almıştır.” (Y. Davidov-Özgürlük ve Yabancılaşma Sayfa: 13-14)
…
Üstteki alıntıyı okurken dikkatiniz tam değildiyse yeniden okumanızı öneriyorum.
Konu öylesine geniş, ayrıntılı ve can alıcı ki önümüzdeki haftalarda küçük alıntılarla düşüncelerimi sizinle paylaşmak isterim. Ne ki başlangıç olarak söylemeden geçemeyeceğim şeyler var.
Birincisi, uyumayın! Uyanık olun. Gailesizce uyuyanların içine yılan kaçar ve o yılan öyle kolaylıkla çıkmaz. İliğinizi, kemiğinizi kurutur. Sizi dermansız bırakırken kendisi semirip büyür. Ve siz hiçbir şey yapamaz duruma gelirsiniz. Hatta öyle ki bu çaresizlikle, size özgürlüğü önerenlere düşman olursunuz.
İkincisi, yılanın çekip gitmesi sizi rahatlatmaz. Yılan sizin özgür iradenizle nasıl davranacağınız bilgisini de yok eder. Siz, başka yılanların gelip içinize girmesini beklersiniz. Bu durum kötünün de kötüsüdür!
Üçüncüsü, yanınızda yörenizde dolanan yılanların tatlı diline, hülyalı sözlerine itibar etmeyin. Yılanın başını ezmezseniz gelip gireceği yer midenizdir! İçinizdeki yılanları söküp atmadan uyku size haram olur! Ayrıca özgür iradenizle yürüyebilme yeteneğinizi iri ve diri tutmadan hayatta ve ayakta kalamazsınız!
KARA KOYUN ETLİ OLUR
Devlet Bahçeli, İmralı Adasındaki kapalı cezaevinde hapsedilen Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrısında dedi ki “Gel, TBMM’de konuş, çağrıda bulun; terörü bitir! Ak koyun, kara koyun ortaya çıksın!”.
Sanırım faal bir politikacı dünya siyaset tarihinde ilk kez yaşam boyu hapse yargılı bir tutukluya böylesi bir çağrıda bulunuyor. Daha ilginç olanı da ilgili partinin milletvekilleri, bu çağrının önünü ardını, altını üstünü, içini dışını hiç düşünmeden ayağa kalkıp liderlerini dakikalarca alkışladı. Bunlardan daha ilginci de ilgili partinin yöneticileri, üyeleri ve taraftarlarının gıkı çıkmadı!
“Ak koyun–kara koyun” dedi ya ben oraya takılı kaldım. Bu konuşmayı dinlerken TRT Türkü Radyoda; “Kara koyun etli olur / Kavurması tatlı olur!” türküsü çalıyordu. Aldı beni bir gülmek!
Tarihte Akkoyunlular ve Karakoyunlular devletleri de varmış! Tarihin öğütücü dişleri, ak ya da kara olduğuna bakmaksızın etini yemiş hepsinin! Kavurma olarak mı yoksa taskebabı olarak mı yedi bilmiyorum. Tahminim odur ki Tarih Baba, etin yanında iki duble kımız içmeyi ihmal etmemiştir. Adını “koyun” olarak belirleyen devletin sonu olsa olsa “kavurma” olur!
I-ı! Başka yorum yok. Gerisini siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
SİZİN DE Mİ KASETİNİZ VAR?
Hayır! Sizin hem kasetiniz hem hasediniz var! Susmalarda üstünüze yok! Ulusal ve dinsel günlerde iki kopyala yapıştır, üç süslü söz; görev tamam! Kim tutar sizi?
Hak, hukuk, adalet, eğitim, sağlık, mahallenin çöpleri, köşe başını mesken edinen sokak köpekleri, kesilen sular, paçanıza sıçrayan çamurlu su…
İzlediğiniz maçta hakemin çaldığı düdüğe verdiğiniz tepkinin yüzde birini sizi yönetenlere veremeyişinize ne ad verelim bilmiyorum!
Sonuna kadar açık hoparlörden kulağınızı yırtan imama kimse işitmeden ettiğiniz küfürlerin beş yüzde birini azıcık yüksek sesle söyleme cesaretinizin olmayışına ne demeli?
Cenaze anonslarındaki “Kederli Ailesi” kadar bile dert etmiyorsunuz yaşamı zehir edenleri!
Sizin kasetiniz yok biliyorum. Sizin hasediniz var. Onların köseti (para destesi) var sizin bedduanız! Kapitalizmin sömürü çarkı insanı önce seme eder, sonra cüzdanıyla seks yapar! Cüzdanına ses çıkaramayanın vicdanına ilenmede bulunmak aynı derekeye düşmektir!
Gün gelip devran dönecek; siz de ayağa kalkacaksınız ama ben ve bizler gitmiş olacağız.