HIDRELLEZ VE ACILAR GÜNÜ!
Kökeni Orta Asya’daki Şaman geleneklerine kadar uzanan ve dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli adlarla kutlanan doğanın yeniden uyanışına bizde Hıdrellez denmiş. Hatta bu adlandırmaya dinsel bir içerik yüklenerek Hızır ve İlyas yalvaçların 6 Mayıs’ta buluşmaları meseli oluşturulmuştur.
Öyküsü, kökeni, duruşu ne olursa olsun Hıdrellez, insanların doğaya karşı duyarlılıklarının bir yansıması olarak önemlidir. Halk arasında, “Tekbir girdi!” denilerek, 5 Mayıs öğleden sonra işten el çekilerek, 7 Mayıs’a kadar çalışma bırakılır ve herhangi bir yeşil yaprak bile koparılmaz. Bir canlıya kıyılmaz!
Hepimizin bildiği gibi Hıdrellez, Çaycuma’da üç gün (Son yıllarda dört gün) kırlara çıkılarak kutlanır, çeşitli eğlenceler yapılır. Salgın nedeniyle iki yıldır Hıdrellez kutlanmıyor.
Hıdrellez gününün yani 6 Mayıs’ın bir yanı buyken, devrimci, demokrat, ilerici, sosyalist kesim için dramatik bir acının yıldönümüdür!
Deniz, Yusuf, Hüseyin…
DENİZ, YUSUF, HÜSEYİN!
Türkiye’de yaşayıp da Deniz, Yusuf, Hüseyin adları yan yana kullanıldığında neyin anlatıldığını bilmeyen yoktur!
“Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin! Her şey bağımsız Türkiye için!”, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!” sloganlarıyla ölüme yürüyen yoldaşlarımızı bir 6 Mayıs günü darağacına çeken emperyalizmin maşalarını lanetliyoruz her 6 Mayıs’ta!
Deniz, Yusuf ve Hüseyin!
Haksızlıklara, hukuksuzluklara, horlanıp ötelenmeye, adaletsizliklere karşı mücadele edilirken anılan bu üç yiğit devrimcinin mücadeleleri “Ben yurtseverim!” diyen herkes için örnek olmalıyken, ne yazık ki bugün, ülkemizde ve yaşadığımız çevrede, yaşadığı en sıradan hukuksuzluk ve adaletsizliklere bile parmağını kıpırdatamayanların, özellikle de sanal iletişim yöntemlerinde klavye kahramanlığı yapıp, “Deniz, Yusuf, Hüseyin” diye bu değerleri dejenere etmelerini görmek gerçekten insanın içini daraltıyor!
Devrimciliği, demokratlığı, yurtseverliği Cumhuriyet Meydanında yapılan 1 Mayıs kutlamasında halay çekmekten öteye geçmeyen kişilerin, Çaycuma’da yaşanan hukuksuzluklar karşısında seyirci kalmasının nasıl tanımlaması gerektiğini sizin yargınıza bırakıyorum!
Onlardan bir ricam var; ne olur, bari yaşamını hak, hukuk, adalet yolunda feda etmiş devrimci ağabeylerin adını kullanarak, kendinizi farklı bir kişiymiş gibi göstermeye kalkmayın!
KORALI!
Dört beş yıldır üzerinde çalıştığım ve beni gerçekten çok yoran Koralı roman dosyası, uzun uğraşlar sonunda matbaanın yolunu tuttu! Koralı bir iki hafta içinde ete, kemiğe bürünmüş olarak gelecek!
Koralı roman dosyası üzerine erken birkaç cümle kurmam gerekirse, Tuna Ölger adını baş köşeye yazmalıyım! Fotoğraf ve video kayıtlarıyla birlikte yaptığımız röportajlardan tutun da kapak tasarımına, metin okumalarından tutun da en ince ayrıntısına kadar emeğini bana katan manevi oğlum diyebileceğim kadar sevdiğim, şair, yazar ve konulu kısa videoların üstadı, aynı zamanda iyi bir fotoğraf sanatçısı olan Tuna’ya her şey için çok ama çok teşekkür borçluyum!
Kapak görseli için benim bitip tükenmez mıy-mıylarımı çeken, sonunda istediğimden de güzel bir kapak görselini ortaya çıkaran değerli dostum ressam Cengiz Keskiner’e de emekleri ve dostluğu için kocaman, kocaman teşekkürlerimi gönderiyorum! “Beş Treni” öykü kitabımın kapak görselinde olduğu gibi Koralı’nın kapağında da Cengiz Hocamın imzası var!
Koralı, ete-kemiğe bürünüp geldiğinde bireysel tarihime bir ürün daha yazılmış olmayacak, aynı zamanda bölgemiz edebiyatına Kore Savaşı ve yarattığı travmaları işleyen bir ilk ürün kazandırılmış olacak!
Umarım, attığım taş, ürküttüğüm kuşa değmiştir! Bunun kararını sizler vereceksiniz!