GÜNEŞ HÂLÂ DOĞUDAN DOĞUYOR DEĞİL Mİ?

mevlut

ÖLÜMÜ TANIMLAMALIYIM

(Meramımı birkaç şiirimsi tümceyle yazayım!)

Uyuyorsun, uyanıyorsun!

Uyuyorsun, uyanıyorsun!

Uyuyorsun, uyanıyorsun!

Uyuyorsun; uyanamıyorsun!

 

İŞTE O!

Önünüze fatura gelmeden sorgulayınız derim. Sağlıklı olmak, salt bilgiç önermeler içeren bir olgu değil; yaşamak denen şeyin önkoşuludur. Önünüze fatura gelmeden sorgulayınız derim!

Ölümü görmek!” eylemini tanıdığımda henüz on dokuz yaşındaydım ve Kütahya Eğitim Enstitüsü öğrencisiydim. Yıl; 1979 sonbaharı! Okul çıkışı kitle halinde yürürken, Kütahyaspor Stadı bitişiğindeki park alanında faşist tosuncukların silahlı saldırısına uğramış, can havliyle kendimizi yerlere atmıştık. Yaklaşık üç yüz kişiydik! Rastlantı bu ya o gün birkaç yaralı dışında can vermemiştik ama ben kendi adıma söylersem ölümü görmüştüm! Ne ki bu ölümcül eylem, ben ve birçok dostumu da efsunlamıştı! “Ölüm, nereden gelirse gelsin, vız gelip tırıs gider!” diyorduk.

Ben ve benim kuşağım bugün de aynı şeyi söylüyor ama aptalca bir keşmekeş ve onun müsebbipleri eliyle ölümü kucaklamak da onurumu incitirdi! Neyse ki bir şey bildiğimden değil, can havliyle yapılmış bir refleks hareketiyle kamyonun tekerlekleri altına girmekten kurtuldum. 5 Temmuz’da geçirdiğim kazadan söz ediyorum! Can elde kalmıştı ama devamı işkenceydi! Ölüme efsunluydum ama işkenceye değil! 5 Temmuz-1 Eylül arasındaki iki ay bendeki gece ve gündüz kavramlarını yok etti! Ereğli Anadolu Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Operatör Doktoru Ahmet Emre Bayramoğlu, yaptığı ameliyatla yok olan gündüz ve gece kavramlarını geri getirdi!

Uzatmadan söyleyeyim; iyiyim! Daha iyi olacağım. İlaç adı altında bedenime yığdığım o kimyasal şeyleri de bir şekilde atıp kendi bedensel direncimi geri kazandığımda daha da iyi olacağım!

Kendimden bu kadar!

 

GÜNEŞ HÂLÂ DOĞUDAN DOĞUYOR DEĞİL Mİ?

Beden işkencedeyken yediğinizin, içtiğinizin, giydiğinizin, gördüğünüzün hiçbir anlamı olmuyor! Beş duyunuzun tamamı ve yüreğinizin tıpırtıları sağlık sorunu yaşadığınız yerinizde işlev görüyor; gerisi yok!

Yazmayı, okumayı, sessizliği, güneşi, yağmuru, gülmeyi özledim! Sahi, Güneş hâlâ doğudan doğuyor mu?

NK Şiir Evi verandasında rakının ana konuk olduğu soframı kurduğumda çok mutlu olacağım. Az kaldı! Bir iki hafta…

 

NEREDE KALMIŞTIK?

Hep öyle denir; “Nerede kalmıştık?” Valla, ben öyle demeyeceğim. Yaşadığımız toplumun ölümcül hantallığı ve saygısızlığı “sol omzumu ve kolumu” işlevsiz kılma görevini üstlendi ama benim solcu olduğumu ama solak olmadığımı, sağ kolunu ve elini kullanan bir ‘sağlak’ olduğumu unuttu!

Notlar aldım. Kurşunkalemle cümleler çiziktirdim. Yarıda bıraktığım “Toplu Şiirler” dosyama hiç bakamadım ama dert değil, o dosya zaten büyük oranda kitaplaşmaya hazır!

Bu sürecin bendeki tehiri “Bizim Çizgi” yazılarına ara vermek oldu. Tehirli tren yola çıktı. Kendi bilgi ve algı gücüm oranında yaşadığım şehrin benli dönemlerine ve bireysel tarihimin yazınsal izlerine notlar düşmeyi sürdüreceğim. Nereye soluğum yeterse oraya kadar!

 

DÜZENSİZ VE BAKIMSIZ…

Koca yaz geldi geçti kaldırımların bakımı, onarımı ve temizliği yapılmadı. Bunu görmek için ara sokaklara falan gitmeye gerek yok, Hükümet Sarayının çevresinde bir tur atın, parke taşları ve duvar diplerinden fışkıran otların, dikenlerin nasıl da çer-çöp’le işbirliği içinde kaldırımları işgal ettiğini göreceksiniz!

“Ama biz köprü yaptık ve ışıklandırdık!”

Geçen hafta yağan yağmur Cumhuriyet Meydanı ve çevresini sular altında bıraktı. Mazgallar, kanalizasyon hatları çalışmadı. Dükkânları su bastı. Turanın bir ucu gene bana dokundu; oğlumun düğününde çekilmiş kamera kayıtlarının yüklü bulunduğu bilgisayarlar da hasar görmüş. Gökhan Nalcıol kurtarmaya çalışıyor; umarım başarır! Bu duruma ilişkin özeleştiri yapması gereken Çaycuma Belediyesinin, “Su baskını ucuz atlatıldı!” türünden açıklamalarını görünce çocukluğum aklıma geldi. Biz çocukken kavga edince karşımızdakini sevindirmemek için “Acımadı ki! Acımadı ki!” derdik. Bu da aynen öyle!

“Ama biz belediye binasına kocaman bir toplantı salonu yaptık!”

 

AH HAMİT AĞABEY AH!

18 Ağustos 2021 Çarşamba günü Hamit Ağabeyi (Hamit Kalyoncu) Devrek’te toprağa verdik. Şehrimizin eğitim ve kültür tarihine yön vermiş, tanıklık etmiş, örgütlenme çalışmaları yapmış ve bu nedenle 12 Eylül Faşizminin 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu eliyle çok sevdiği öğretmenlikten sekiz yıl ayrı bırakılmıştı!

Sol omzum arızalı olduğu için tabutuna omuz veremedim ama mezarına birkaç kürek toprak atmayı başardım.

Hamit Ağabeyin cenazesinde gözlerim birilerini aradı! Göremedim. Yoklardı! Atılacak nutuklar ve alınacak plâketlerin çekiciliği daha baskın gelmiş olmalıydı!

Gözlerimin önünden son iki yılım bir film şeridi gibi geçti. Üzüldüm. O malum fotoğraf karesindekilerin hiçbiri yoktu!

Ah Hamit Ağabey ah!

2 comments

  • Gülden

    12 Eylül 2021 at 00:42

    “Beden işkencedeyken yediğinizin, içtiğinizin, giydiğinizin, gördüğünüzün hiçbir anlamı olmuyor! Beş duyunuzun tamamı ve yüreğinizin tıpırtıları sağlık sorunu yaşadığınız yerinizde işlev görüyor; gerisi yok!”

    Aynen dediğiniz gibi hocam. Yaşayan anlıyor bunu. Tekrar geçmiş olsun; uyuyup uyanma yıllarınız çok olsun

    Reply

  • Saffet Bilir

    12 Eylül 2021 at 07:19

    Kalemine sağlık değerli arkadaşım. Sağlıklı günler diliyorum.

    Reply

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *