GİDERAYAK-3
ÜRETİM, RANT VE İNSAN!
Sağlık Bakanlığına Zonguldak’ta alınacak doksan sekiz (98) kişi için yirmi üç bin dört yüz yirmi yedi (23.427) kişi başvuruda bulunmuş!
Bu veriyi dikkate alarak, işsizliğin hangi boyutlarda olduğunu, bunun toplumsal ve sosyolojik sonuçlarını değerlendirebilirsiniz. Vahim bir tablo bu! İçinde açlık, yokluk, yoksulluk, muhtaçlık, çaresizlik barındıran vahim bir tablo!
Liberal ekonomilerin temeli üretime dayalı bir sistemi öngörür. Ve kapitalist çarkın dönebilmesi için en çok yüzde on işsizi gereksinir. Sonrası toplumsal patlamaların altyapısını hazırlar. Böyle öğrendik, böyle bildik! Ülkemizdeki işsizliğin hangi sosyal patlamaya temel oluşturabileceğini kimse öngöremiyor!
Rant ekonomisi; paradan para kazanma, hovarda mirasyediler gibi elindekini har vurup harman savurma ekonomisidir. Aslında buna ekonomi de denilemez! Bunun asıl adı, batağa saplanıp çıkamamadır!
Üstteki dört paragrafta işsizliğe ilişkin tümceler var. Ülke nüfusunun geri kalanını, çocuklar, emekliler ve çalışanlar olarak üçe ayırırsak tablo tamamlanır. Çalışanların aldığı ücret ve bunun alım gücünü değerlendirmeyi size bırakıyorum!
Son sözüm bir devrimci slogan olsun; “Bu kadar pisliği ancak devrim paklar. Yaşasın devrim ve sosyalizm!”
BİZİM DÖNEMİN EFSANESİ; MUSTAFA GÜNDOĞDU!
Yıl; 1971! 1971-1972 Eğitim Öğretim Yılı! Saltukova’nın köylerinden çıkıp gelmiş çocuklardık. İlkokula erken başladığım için benim yaşım henüz on bir! Gözü açılmadık sığırcık kuşları gibiydik. Nerede duracağını, nereye bakacağını, elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen köy çocuklarıydık! Bitin pirenin, tozun toprağın, çamur çökeğin içinden çıkıp gelmiştik. İlkokul sonrası ortaokula kaydını yaptırıp eğitim öğretime devam edebilen şanslılardık!
Aynı yıl okulumuza atanan ve henüz yirmi iki yaşında olan öğretmenimiz Mustafa Gündoğdu yaşamımıza bir güneş gibi doğmuştu. Matematik öğretmenimiz İbrahim Kıvılcım, Tarsusluydu ve Zonguldakspor, deplasmanda Tarsus İdman Yurdunu yenince okulda terör estirmişti! Güçlü ve şiddet kokan sesiyle aklımızı başımızdan alırken şefkat ve güler yüzü Mustafa Hocamızdan görüyor, onun gölgesine sığınıyorduk.
Mustafa Gündoğdu, kara yağız bir delikanlıydı. Pazartesi günü törende boyunlu kazağını tamamlayan koyu takım elbisesi, düzgün taralı saçları ve parlayan iskarpinleriyle gözümüze bir idol olarak yerleşmiş o muntazam görüntü, okulu bitirip ayrıldığımız güne kadar hiç değişmemişti.
Fen Bilgisi dersimize giriyordu. Anlayabileceğimiz bir dille dersi işliyor, gülüyor, sıcak ve sevecen davranıyordu. Köylerden gelmiş ve bulunduğu ortama ısınmaya çalışan bizler için bunun ne demek olduğunu yaşamayan bilemez!
Sonraki yıl matematik dersimize de girmiş, üniversite dâhil tüm eğitim yaşamımın en yüksek matematik notunu on üzerinde sekiz olarak Mustafa Öğretmenimden almıştım. Bu güzel ayrıntıyı şimdi hüzünlenerek anımsıyorum. Ben ki matematik özürlü bir öğrenci olarak, hocam kim bilir dersleri nasıl anlattıysa ben bile anlamış ve sekiz almıştım!
Herkesin kendi dönemlerine ilişkin ‘efsane’ öğretmenleri vardır. Nasıl Çaycuma Lisesinde efsanemiz, hiç kuşkusuz açık ara Fikret Kilit’se, Saltukova Ortaokulu yıllarımızda da Mustafa Gündoğdu’dur!
1971-1979 yılları arasında sekiz yıl Saltukova’da görev yapan öğretmenimiz aynı zamanda eniştemizdir de! Çaycumalı Nermin Öğretmenle evlenmiş, bu nedenle Çaycuma’yla bağlantısını hiç kesmemiştir. İzmir’de yaşayan Mustafa-Nermin Gündoğdu çifti, özellikle yaz aylarında Çaycuma’ya gelmekte, yılın üç beş ayını burada geçirmektedirler.
Gazeteci Ozan Gündoğdu, Mustafa ve Nermin öğretmenin oğullarıdır. Ozan’ın yaşam serüveni “Armut dibine düşer!” deyimini doğrulamıştır. Ozan’ı Halk TV başta olmak üzere yorumlarıyla birçok televizyonda övünçle izlemekteyiz. Ozan, aynı zamanda Bir-Gün Gazetesi köşe yazarıdır.
Mustafa Hocam benden on bir yaş büyüktür. Hem meslektaşım, hem öğretmenim, hem ağabeyim ve hem de iyi bir arkadaşımdır. Bir yandan Fikret Kilit öğretmenimi, diğer yandan Mustafa Gündoğdu öğretmenimi kucaklamak kime nasip olur bilmiyorum ama ben her ikisinin de öğrencisi ve arkadaşı olmanın onurunu yaşıyorum.
Sevgili Mustafa Öğretmenim, inan bu satırları gözlerim buğulanarak yazıyorum. Ahir ömrümüzün son demlerine geldiğimiz şu yıllarda dostluğunuzu yaşıyor olmak bana yaşama direnci, iç sevinci vermektedir. Seni, Nermin Öğretmenimle birlikte NK Şiir Evinde ağırlamaktan onur duyarım. Hele yeğenim ozan ve gelinimiz de yanınızda olursa demeyin keyfimize!
Seni, sevgi ve dostlukla kucaklıyorum. Gözlerindeki ışıltı, yüzündeki gülücük hiç dinmesin öğretmenim!
MANDAYLA HİPOPOTAM!
Manda yoğurdu gündemde ya konuya ilişkin gülünesi fıkralar, deyimler havada uçuşuyor! Şundan kesinkes eminim, ülke nüfusumuzun çok ama çok büyük bir kesimi manda yoğurdunun ne tat ve kıvamda olduğunu bile bilmiyor! “İyi bir manda yoğurdu için mandanın bolca ayrık otu otlaması gerek!” diye bir tümce kursam inanın bana akıl verecek çok kişi çıkacaktır. Fotoğrafını göstersem, mandayla hipopotamı karıştıracak böylesi ‘akıldanelerle’ yaşıyor olmak bir yana “Madem öyle, siz de kepek ekin!” diye akıl veren bir Tarım Bakanımız bile oldu.
Balı Harun Lermi hocamdan, poleni Mehmet Akbay hocamdan, tereyağını çocukluk arkadaşım Haşim Muslubaş’tan, köy yumurtasını Eyüp Ağabeyden, suyu Yaka Köyünden aldığımızı, ekmeğimizi de çoğunlukla kendimiz pişirdiğimizi söylesem nasıl bir ‘steril yaşam’a doğru kaydığımız anlaşılır. Kim bilir belki öyle olması gerekiyordur.
“Ganabey Ormanında çok manda güttüm!” diyen bir belediye başkanımız oldu. Heykelini yaptırıp “Sırtındaki çocuk aynen bana benziyor!” bile dedi. Biz daha nelere müstahak olmadık ki? Çektiğim manda fotoğraflarını sosyal medyadan ‘aşırıp’ heykelini yapan ve belediyeye satanlara müstahak olmak kimseye nasip olmazken bana oldu!
Madem konu manda ve hipopotam, meraklılarına söyleyeyim; mandanın boynuzları olur ama hipopotam boynuzsuzdur. Hipopotam koca ağızlı, manda sırma dişlidir. Manda sütü değerlidir. Yoğurdu sert, kaymağı kalın olur. Hipopotamın sağılıp sağılmadığını, sağılıyorsa sütü ve yoğurdu olur mu, olursa sert midir yumuşak mı, kaymaklı mıdır kaymaksız mı bilmiyorum. Eh, onu da siz bilin artık! Her şeyi devletten beklemeyin. Girişimci olun biraz!
Ha, bir şey daha! Hipopotamla mandayı ayırt edemeyen ‘andavallıları’ seçip başımıza ek etmezseniz çok sevinirim. Parmak hesabında benim gibiler biraz azınlıkta kaldı da onun için bu işi size havale ediyorum!