DİNCİLİĞİN SOSYOLOJİSİ!

Köşe Yazıları için Profil Fotoğrafı
DİNCİLİĞİN SOSYOLOJİSİ!

Dincilik bir şekilde toplumsal yaşama egemen oldu mu her türlü özgürlüklerin çanına ot tıkanır! Özgürlük alanı gittikçe daralır ve bir noktaya gelindiğinde sünger suyu taşımaz olur!

Politik ve yönetsel referansı din ve dincilik olanın genlerinde; hak, hukuk, adalet, vicdan, insancıllık vb. değerler barınmaz. Kapitalist sömürü düzeninin en rahat soluklandığı yerdir ‘dincilik!’ Orada kul vardır. Biat ve itaat vardır. Ganimet ve gasp vardır. Ama vicdan yoktur! Kapsama alanına aldığı halk yığınlarını din ve inanç mengenesiyle öylesine sarıp boğar ki her kim sesini çıkarırsa en başta mahalle baskısını harekete geçirip ümüğünü sıkar, yetmezse sistem çarklarının bütün dişlilerini harekete geçirir.

Karamsarlığın bulutlarını biraz dağıtalım.

Dinciliğin panzehiri; “Ayıp oluyor; yapma! Hakkımı helâl etmiyorum! Allah belanızı versin! Haram olsun!” gibi ilenmeler değildir.

Dinciliğin panzehiri halkın ayağa kalkmasıdır. İnsanlar, makûs talihlerini yenip “Gayrik yeter!” derse dincilik adına halkın tepesine binenlerin tamamı yok olur!

Bu Fransız Devriminde de böyle oldu, Kurtuluş Savaşında da!

Bu Küba Devriminde de böyle oldu, Bolşevik Devriminde de!

Toplum sosyolojisinin yapısal özü belki toplumdan topluma ya da ülkeden ülkeye küçük farklılıklar gösterebilir ama özünde hiçbir değişiklik olmaz!

 

ÜLKEMİZDE BİR DAHA SEÇİM OLACAK MI?

Bu tamamen bize bağlı! Üzerine hukuk kılıfı geçirilmiş süreçleri maç izler gibi izlersek bir daha hiç seçim olmayacak. Seçim olsa bile o seçim şekil olarak yapılacak olup asla hak, hukuk ve adalet çizgisinde olmayacaktır. Yani kazananı önceden saptanmış seçim olup kazananı asla halk olmayacaktır!

Karamsar mıyım? Evet.

İyimser miyim? Evet!

Umutsuz muyum? Evet!

Umutlu muyum? Evet!

Bu soruların yanıtı bu ülkenin insanına bağlı!

Üretim ilişkileri temelinde emek eksenli politikalar üretebilir ve özgürlük temelli adımlar atabilirsek güneşli güzel günlerin önünü hiçbir güç kesemez.

Ülkemizde bir daha seçim olacak mı?

Siz kafayı kaldırıp güneşli ufuklara doğru bakın, ben sandığı yüklenip geliyorum!

 

TÜRKİYE SOLUNUN AKAMETİ!

Önceki yazımda saptadığım rakamları bir tümceyle yineleyeyim; “Ülke nüfusunun % 7’si köylerde yaşıyor!” Kimi üretim alanları dışında tarımsal üretim çökmüş durumda. Nüfusun büyük kısmının belde, kasaba ve şehirlere göçmüş olması sanayi üretiminin şahlandığı anlamına da gelmiyor. Yani bu ülkede “Üretim İlişkileri” değil, “Tüketim İlişkileri” egemen. Böylesi bir ekonomik yapının politik alana yansıması elbette habis bir kanser gibi!

Solu soluklandırıp ayağa kaldıran sosyolojik ve politik ortam, Üretim İlişkilerinin egemen olduğu ortamdır. Ülkemiz sol hareketlerinin cılız ve kitlesellikten uzak olmasının temelinde bu atıllık yatmaktadır.

Akamet bizimdir! Bu akameti yok edip ayağa kalkmak da bizim tarihsel görevimizdir.

Yorulduk, hem de çok tamam ama bayrakları yere düşürmüş değiliz.

O rüzgâr estiğinde dalgalanacak olan bayraklar insanlığın kurtuluşunu da müjdeleyecektir.

Sakallı dedenin söylediği gibi; “İnsanlık yüzünü emeğin güneşine döndürmedikçe dengesini bulamaz!” Yüzümüzü emeğin güneşine çevireceğiz!

 

BEN O KAPIDAN GİRDİĞİMDE ON DÖRT YAŞINDAYDIM!

Ya sen o kapıdan girdiğinde kaç yaşındaydın?

Sahi sen o kapıdan girdin mi? Yani fiziki olarak değil kimlik ve kişilik olarak girdin mi? Hangi zamanların hangi eylemlerinde piştin de oldun?

Altmış Sekiz Kuşağı ya da Yetmiş Sekiz Kuşağının nerelerine tekabül ediyor senin olmuşluğun? Ev arkadaşların devrimci ve demokrat bir çizgide yürürken sen hangi sularda yüzdün?

Biz CHP’nin kapısından girdiğimizde su gibi birer delikanlıydık. Yaşımız kemale erdi şimdi ak saçlı olgun birer delikanlıyız! Ve hâlâ o kapıya bakarak yürüyoruz!

Pekiyi bayatlamış yaşlarda o kapıdan giren sen hangi kapıları göz ucuyla takip ederek yürüyorsun? O derede su bitince başka derelerde yüzmeye zamanın kaldı mı?

Büyük kurtarıcı Atatürk; “Harici ve dâhili bedhahlar!” derken neyi anlatmak istedi biliyor musun? Sen ve senin gibiler hem harici hem dâhili bedhahlardır! Ne yazık ki bizler hem harici hem de dâhili bedhahlarla savaşarak geldik bugünlere!

Kökünü cumhuriyetin özünden alan Cumhuriyet Halk Partisi, bugün ya da yarın, er ya da geç, öyle ya da böyle, şu ya da bu şekilde ‘sosyal demokrat’ temellerine dönecek, ayağa kalkıp yüzünü güneşe çevirecektir. Sen ve senin gibiler yok olup giderken, ülkenin aydınlık yarınları inşa edilecektir!

Bütün bunları neden yazdığımı sen daha iyi bilirsin. Aptal olmadığını biliyorum. Çok söz aptala yaraşırmış. Çok söze gerek yok. Hiçbir sözün senin içindeki çürümüşlüğü yok edemeyeceğini biliyorum. “Yok! Öyle değil!” diyorsan yanına, yörene bak! Birinci, ikinci ve üçüncü dereceden akrabalarına bak! Sonra düşmemek için kimlere tutunduğunu düşün!

Üzgünüm! Sana benden “Acıma!” dışında bir pay düşmüyor! Sana acıdığımı söylersem yalan olur! Beter ol! Daha ne diyeyim ben sana! Çünkü senin kurtuluşun da o!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *