DEPREM ÇARESİZLİĞİMİZ DEĞİLDİR!

mevlut

DEPREM ÇARESİZLİĞİMİZ DEĞİLDİR!

6 Şubat 2023 tarihi, ülkemiz tarihine eklemlenen acı bir gün olarak yerini aldı ne yazık ki! 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki deprem doğanın şaşmaz terazisi ve insan bilincinin o acımasız aynasını tuttu yüzümüze bir kez daha! Ya görmemiz gerekeni göreceğiz ya da yazgı deyip yaşamı karartacağız!

Düşünün, aynı alanda sekiz on tane on-yirmi katlı bina! Binaların bir ya da ikisi dışında hiçbirinde bir yıkılma yok! Soru yakıcı; o bir iki bina yerle bir olurken, diğerleri neden sapasağlam ayakta?

Çok bilineni yinelemek olacak ama “Deprem öldürmez; çürük bina öldürür!” O çürük binalar devletin devlet, halkın halk olamamasının ürünüdür!

Kapitalizm, “Kâr! Çok kâr! Daha çok kâr! Daha, daha çok kâr!” düzenidir. İlginç olan şudur; Japonya da kapitalizmin egemen olduğu bir ülkedir ama orada deprem sarsıyor; öldürmüyor! Japon bir mühendisin yaptığı bina yıkılırsa harakiri yapıp yaşamına son veriyor! Yani, insan onuru tüm kötülüklerin önüne geçebiliyor!

Alacağımız daha çok yol var! Ne yazık ki bu düzen bizi ölümlerle sınıyor! Ne yazık ki eğitim kültür düzeyimiz bizi insanca yaşatacak bir düzeye gelemedi henüz! Biz de öğreneceğiz elbet ama bunun bedelinin ölüm olması yüreğimizi yaralıyor!

Deprem bölgesinde acılara duçar olan yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyor, yakınını yitirenlerin acısını paylaşıyorum. Biliyorum zor ama sabır diliyorum! Çok üzgünüm!

Adına ölümlere gidip geldiğimiz halkım, ne olur kaldır kafanı! Deprem deprem çaresizliğimiz değil! Gör bunu!

 

İRFAN FİDAN VE ÇAYCUMA!

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı seçimleri öncesi adı geçen iki hukukçudan birisi İrfan Fidan’dı. Cumhurbaşkanınca desteklendiği konuşuldu kulislerde. Ancak seçimi İrfan Fidan değil, Zühtü Arslan kazandı.

İrfan Fidan, ülke genelinde yükselen tartışmalı kaymakamlar, hukukçular listesinde olan birçok kişi gibi yolu Çaycuma’dan geçenlerdendir. Yeniköy Ören Tarlası Doğa Katliamı zamanında (2006) kendisiyle uzun soluklu görüşmelerim olmuştu. Belleğim beni yanıltmıyorsa o zaman başsavcı değil, yalnızca savcıydı. Başsavcıyla görüşmeye gitmiş, onu bulamayınca İrfan Fidan’la uzun bir görüşme yapmıştık.

18 Mayıs 2006 Perşembe tarihli günlüğüme şöyle bir not düşmüşüm; “Dün okul çıkışı savcı İrfan Fidan’ın yanına uğradım. Aslında diğerinin yanına gitmiştim ancak onu bulamayınca, onun odasına girdim. Epeyce bir süre söyleştik. Ankara’daki saldırıyı konuştuk.

Günlüğüme, Ankara saldırısıyla ilgili şöyle bir yorum yapmışım; “Dün, Ankara’da Danıştay 2. Şubesine silahlı saldırı yapılmış. Saldırıda bir hâkim üye ölmüş, üç tanesi de yaralı. Saldıran, ülkücü bir faşist! Üstelik avukat diplomalı bir faşist! Hükümetin ağır sorumluluğunun açıkça ortaya çıktığı bu saldırı, ülkede büyük bir tepkiye neden oldu. TV ve gazeteler doğallıkla hep bu konuyu işliyorlar. Ülkemiz bir kaos içinde. Faşist ve gerici örgütlenme ülkeyi bir ağ gibi sarmış durumda.

İrfan Fidan’ın hayat hikâyesi oldukça ilginç;

2012 yılında özel yetkili Cumhuriyet Savcısı olarak atandı. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında görevli savcıların dosyadan el çektirilmesi üzerine dosyaya atandı. 2015-2016 yıllarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliği görevini yürüttü. Bu süreçte Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzalayan akademisyenler hakkında iddianame hazırladı. 2016-2020 yıllarında ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olmuştur. Savcılığı döneminde Can Dündar ve Erdem Gül hakkında iddianame hazırladı. Daha sonra AYM, dosyayla ilgili ihlal kararı verdi. İddianamesini hazırladığı Gezi Parkı davasında tüm sanıklar beraat etti.

27 Kasım 2020 tarihinde Yargıtay üyesi seçilmiş, birkaç gün sonra Yargıtay tarafından Anayasa Mahkemesi üyesi belirleme seçimlerinde aday olması ile tartışmaya sebep olmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Ocak 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmıştır.

Benim gözlemim;

İrfan Fidan, düşüncesini gizlemeyen, kararlı olduğu konularda girişimde bulunmaktan çekinmeyen girişken bir kişilikteydi. Buna gözü kara diyebiliriz sanırım! Kendisiyle öyle konularda, öyle söyleşilerimiz oldu ki bir savcıyla görüştüğümü anımsadığımda şaşkınlığımı gizleyemediğim çok anlar oldu. “Bu adam gelecekte şaşırtıcı, sarsıcı işlere imza atar!” dediğimi anımsıyorum. Ne ki bunların hukuk adına kabul edilemeyecek, demokrasi güçlerini hedef alan imzalar olabileceğini elbette göremedim; göremezdim!

Çaycuma’nın FETÖ’yle İmtihanı” dosyamdaki kişilerden birisi olan İrfan Fidana ilişkin son not şöyledir; “Kardeşi İlhan Fidan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 1 Eylül 2016’da FETÖ soruşturması sebebiyle açığa alındı. Daha sonra görevine iade edildi.”

 

SİYASET LİTERATÜRÜ VARSILLAŞIYOR!

Süleyman Soylu: “Gabar’da bulduğumuz petrolü, direkt olarak traktöre koy çalıştır! Şimdi Amerika çıldırmaz mı, Avrupa çıldırmaz mı? Gabar Dağında petrol çıkıyor gravitesi çok yüksek, çıktığı anda traktörü çalıştıracak kabiliyette. Elini atıyorsun kömür eline geliyor, kalorisi çok yüksek, 100 milyon demir cevheri demiştim, 350 milyon oldu!” dedi.

Bakar mısınız şu petrole! Meğer topraktan “petrol” olarak değil de; LPG, Gazyağı, Mazot, Benzin, Kerosen olarak çıkabiliyormuş! Kim bilir zift ve katran olarak bile çıkıyordur! Sayın bakanım, cahilliğimizle utanç duyuyoruz! Sizden Allah razı olsun; sayenizde öğrendik!

Barış Yarkadaş; “Zafer Partisi, Memleket Partisi, Adalet Partisi ve Doğru Parti, tek bir partinin çatısı altında ve ortak bir liste ile seçime girmeyi planlıyor. İttifakın cumhurbaşkanı adayı ise muhtemelen Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan olacak. Genel başkanlar da bu projeye sıcak bakıyor” dedi.

Valla, Barış Beyin haberi var mı bilmem ama bilinen iki ittifakın yanında adı pek söylenmeyen iki ittifak daha var. Sizin sözünü ettiğiniz beşinci ittifak olacak! Herkesin gazası mübarek olsun! Bu ülke, bölünüp çoğaldıkça azalan güçler ülkesi olmayı ısrarla sürdürecek gibi görünüyor!

 

GAZETECİDEN TEKZİP!

Geçen haftaki yazımın “Olay 2:” bölümüne gazeteci Sezai Bilici’den tepki geldi.

Her ne kadar metinde herhangi bir ad telaffuz edilmediyse de aynı zamanda Çaycuma Belediye Meclisi Üyesi olan gazeteci arkadaşımız Sezai Bilici telefonla arayıp konuya ilişkin tepkisini iletti. Olayın “Yalan” olduğunu da facebook paylaşımına yorum olarak yazdı.

Kendisine TEKZİP gönderirse yayımlayacağımı söylemem üzerine aşağıdaki metni WhatsApp hesabından gönderdi. Sezai Bilici’nin gönderdiği metni olduğu gibi aşağıya alıyorum.

TEKZİP

Mevlüt Kırnapçı’ya ait “DEĞER VERDİĞİNİZ KADAR DEĞER GÖRÜRSÜNÜZ!” başlıklı yazının “Olay 2” bölümü gerçekleri yansıtmamaktadır. Bahsi geçen kişi Belediye Başkanı ile olan kişisel husumeti nedeniyle Belediye ve Başkan aleyhinde bilgiler toplayıp farklı yayın kuruluşlarına servis ettirdiği tespit edilmiş, kendisi de bu durumu kabul etmiştir. Benim Başkan ile birlikte CHP Belediye Meclis Üyesi olmam nedeniyle bu tür davranışları tasvip etmediğimi tarafına iletim. O da, “Ben artık Cayucma.org’a yazı yazmayacağım, ilişkim de kalmamıştır.” demiştir. Aradan bir ay geçtikten sonra bir yazısını benim de bilgim olmadan Çaycuma.org Haber Editörü aracılığıyla sitede yayınlatmış. Yazıyı gördüğüm an, daha okumadan ve içeriğini de bilmeden editöre yazının hemen kaldırılmasını söyledim. Editör de kendisine bilgi vererek yazıyı kaldırdı. O kişi bir ay önce site ile ilişkisini zaten kesmişti. Neden böyle bir şey yaptı bilemiyorum. Olay sonrası aramızda o kişi ile hiçbir bir diyalog geçmedi. Yine editör aracılığıyla Çaycuma.org’la ilişkisinin kalmadığını ikinci kez bana iletmiştir. Olayın tamamı bu şekildedir. Benim açımdan küslüğüm ve dargınlığım da yok.

Konunun AKP ile ilişkilendirilmesi de ayrı bir garabet. Benim AKP ile “yaşamsal ilişki” içinde olduğum iftirası, bu olayın arkasında bir gücün olduğu iması ise terbiye ve ahlak sınırlarını aşmıştır!

Sayın Mevlüt Kırnapçı, “mal bulmuş mağribi” gibi sokak dedikodusunu köşe yazısı diye kaleme almadan önce beni arasaydı işin aslını da öğrenmiş olurdu.

KARA MİZAH VE ENİS BATUR!

Enis Batur, Edvardo Galeano, küçük İskender… Elbette bunlara ekleyecek daha çok el üstü tuttuğum yazar ve şair var ancak bu üçü benim için düşünsel duraklar oluşturmaktadır.

Sevgili meslektaşım S. Ozan Burak’ın “Şafak Sökerken” romanıyla birlikte Enis Batur’un “Kara Mizah Antolojisi” adlı deneme kitabını okumaktayım.

Kara mizah, yaşamın acı ve buruk ayrıntılarını barındırır içinde. Yutamadığınız lokma gibidir! Hani boğazınıza düğümlenen…

Enis Batur, kara mizahı şöyle tanımlıyor; “Kara mizah, kanlı bir kristaldir!” Devam ediyor Batur, “Kara mizahı besleyen en önemli etken, insanın barındırdığı derin alıklık ve bönlüktür!”

Jonahan Swift’ten kara mizah örneği verdiği bölümde Swift’in bir aforizması şöyle; “Birbirimizden nefret etmemize yetecek kadar dinimiz var da sevmemize yetecek kadar yok!”

Okumaya devam! Okudukça sisler dağılıp güneş ışınları görünüyor!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *