DEĞER VERDİĞİNİZ KADAR DEĞER GÖRÜRSÜNÜZ!
DEĞER VERDİĞİNİZ KADAR DEĞER GÖRÜRSÜNÜZ!
Olay 1:
22 Ocak 2023 Pazar günü facebook sayfamdan yaptığım paylaşım şöyleydi; “Yer SEKA Sineması önü. Girişteki bir banka ATM’sinin sağına ve soluna yapıştırılmış üç değerli yazar ve bir halk ozanımızın fotoğrafları! Altında kısa yaşam öyküleri! Fotoğraflar ve yazılar çizilerek tahrip edilmiş! Önünde bir oturak eskisi! Çöp faraşı, çöp fırçaları, süpürgesi ve paspas… Etraf yere atılmış çöplerle kaplı! Bu tablo, şehrimiz insanı ve yöneticilerinin kendi değerlerine gösterdiği önem ve saygının açık bir göstergesidir! Hiç kimse kafasını çevirip görmezden gelmesin! Söz sizin… (Not: İstasyon Otobüs Terminalindeki durum bundan farklı değil!)”
(Bir not daha; Belediye tabelasına göre, Hamit Ağabey hayatta ve Devrek’te yaşamını sürdürüyor! O kadar yani!)
Yaptığım paylaşımlara “Beğen” tuşuna basma ve hatta yorum yazma cesaretini kendinde bulan kimi dostlar görüşlerini paylaştı. Bunlardan birisi de şöyleydi; “O bankamatiğin olduğu yerde Çaycumalı karikatür sanatçısı Sezai Oruç’un tanıtımı vardı. Oradan kaldırılıp arka tarafa konulmuş. Demek ki paranın gücü, sanatçının önüne geçmiş.”
Bu arkadaş birkaç gün sonra da kendi sayfasından sözünü ettiği Sezai Oruç’a ilişkin bölümün fotoğraflarıyla paylaşım yaptı.
Buraya kadar her şey normal! Bir şehrin bir yazarıyla, o şehirde yaşayan duyarlı insanların bu tür paylaşımlarla duyarlılıklarını göstermeleri elbette önemli. Buna ancak teşekkür edilir ve işaret edilen aksaklık giderilir!
Ancak bu durum kimilerinin hoşuna gitmemiş. Sezai Oruç paylaşımını yapan arkadaşa şehrin seçilmiş yöneticisi özelden şöyle bir ileti gönderir; “Sen nasıl bir insansın??? Yazık sana…”
Genç arkadaş şaşırır ve ilgili kişiye tepkisinin nedenini sorar ama yanıt alamaz! Derken ilgili şahsın danışmanı yani ‘hepimizin yakından tanıdığı arkadaş’ telefonla arar ve konuyla ilgili olarak kendilerini neden aramadığını, neden paylaşım yaptığını ve hatta “Hocanın paylaşımına da yorum yazmışsın!” diyerek tepkisini iletir ve facebook’taki paylaşımı kaldırmasını ister! Aynı kişi, benim Zonguldak Halkın Sesi Gazetesindeki yazılarımı engelleyen kişidir! Aynı kişi, kiraladığım evin suyunun Çaycuma Belediyesince bağlanmamasında rol alan kişilerden birisidir!
Bu konunun öncesi, sırası ve sonrası da var! Uzatmak istemiyorum. Özellikle Zonguldak merkezde yaşayan; yazar, çizer, karikatürist, tiyatrocu, ressam, şair, sosyalist, Atatürkçü, devrimci, CHP’li, çevreci kısaca sanatçı dostların bilmesinde yarar var. Söyler misiniz bana; Hamit Kalyoncu, Ziya Mısırlı, İ. Behçet Kalaycı, Hüseyin Çakır, Sezai Oruç gibi kültür insanlarımızın hak ettiği değeri görmesi gerektiğini istemenin neresi kötü? “Hamit Ağabeyin cenazesine katılanlar parmak kaldırsın!” desem bu şahıslar (yönetici ve danışmanı) kös kös bakacak! Yoktular! Lafa gelince varlar, haydi dediğinizde yoklar!
Hamasi nutuklar atıp, ateş püsküren yazılar yazmakla değil; yapıp ettiklerinizle varsınız bu dünyada! Gerisi illüzyon! Size sesleniyorum Zonguldak; görün artık bunu!
(Not: Sezai Oruç’la ilgili paylaşım yapan Çaycumalı yurttaşın çalıştığı işyerine baskı yapılarak işten attırılmasından korkuyorum!)
Olay 2:
Çaycuma’nın en eski gazetecilerinden birisi, AKP Çaycuma Milletvekili Ahmet Çolakoğlu’nu konu alan bir haber koyar internet sitesine. Gazetecinin en eski çalışma arkadaşı ve aynı zamanda bir anlamda ortağı, şimdilerde Belediye Meclis Üyesi olan ortak arkadaşımız haberi yayından kaldırır. Durumu gören arkadaşı, Meclis Üyesini gazeteciyi arar ve “Bu haber neden kaldırıldı? Benim neden haberim olmadı?” der. Aldığı yanıt şöyledir; “Bu haber, AKP ile olan ilişkilerimize zarar veriyor. O nedenle haberi sildim!”
CHP’li bir belediye ve onun ÖDP’den gelme meclis üyesinin AKP ile hangi yaşamsal bir ilişkisi vardır da düz bir haber o ilişkilere zarar verir? Birçok kez kader birliği ettiğimiz bu iki arkadaşın arasını açacak denli tepkiyi hangi güç var etmiştir? O iki Çaycumalı gazeteci arkadaş şimdi küsler ve araları açık!
(Not: Sorduğum soruların yanıtını elbette ben biliyorum. Ancak, benim bilmem yetmez! Sizler de kafanızı kaldırın diye yazıyorum!)
Olay 3: Geçen haftaki yazımın son bölümünde Çaycuma ADD Şubesinin şubat ayı içinde yapılacak Genel Kuruluna vurgu yapmış ve endişemi belirtmiştim.
Genel Kurul öncesi bir araya gelen eski yöneticiler sürece ilişkin durum değerlendirmesi yapmış! Şimdiki başkan ve Yönetim Kurulu, önümüzdeki seçimlerde aday olmayacaklarını, görev almak istemediklerini beyan etmişler. Yeni dönem için ön hazırlık yapmak istemişler ama istenilen sonuç alınamamış.
Bu konuyu bu kadarla kesiyorum! İlgi ve dikkatinizi bu noktaya çekmek için yazdım. Kulak kabartıp göz hizanızdan ırak tutmayın derim! Hele bir Genel Kurul yapılsın, söyleyeceklerimizi sonra söyleriz!
HAKLILARIN…
Haklıların konuşmadığı yerde güçlüler horoz kesilir! Lütfen susmayın! Siz susarsanız hukuk, öcü-böcü olur! Düşünsel çizginiz; yancı, politik duruşunuz; araç, etik; kör kör parmağım gözüne, sanat; özel günlerde slogan malzemesi olur!
Çağrım odur ki ya göründüğünüz gibi olun ya da olduğunuz görünün! Bu dönemler gelir geçer, çizginiz baki kalır! Halkı için emeğini koymayanların toplumculuğundan söz edilemez!
GÜNAH VE FAİZ!
Düşündükçe “Siz bizim günahlarımızın faizisiniz!” deyip duruyorum!
Suyu ayakta içtik, besmelesiz işedik, aptessiz cenaze namazı kıldık! Sizi adam yerine koyduk! Kolunuzdan tutup milletin önüne düşürdük! Biliyorum bizim günahımız çok!
Siz bizim günahlarımızın faizisiniz! Anaparayı geri aldığımızda bunu siz de göreceksiniz!
Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur! Benim eleştirilerimdir size acı veren. Keşke aç kalsaydınız da geğirmeseydiniz! Keşke ciğerinizin beş para etmediğini, reklam ve laf kalabalığından başka bir halt olmadığınızı görebilmiş olsaydık! Kabul ediyorum; hata yaptık!
Ne demişti Hasan Ataman; “Bir devrimci sabretmesini de bilir!” Az kaldı; “Ya sabır!”
YOLGEÇEN KÖYÜ, YENİKÖY, HACILAR KÖYÜ!
Tuncay Akyol’un çay ocağında çay içip söyleşirken annemden doğru kendi köyüm saydığım Yolgeçen Köyünden arkadaşlar geldi. Şen şakrak söyleşirken AKP iktidarı ve önümüzdeki seçimler gündeme geldi.
Kendi köyüm Yeniköy, şaşırtıcı bir atıllığın içinde bunalırken her seçimde AKP’ye oy vermekle gösterir kendini. Yanımızdaki Hacılar Köyü de bizden öte değil!
Yolgeçenli arkadaşlara sordum; “Yahu, artık bu seçimde olsun gözünü açsın bizim köylüler! Nedir durum; iyi haberler verin?”
Arkadaş uzunca güldü. Sonra ciddileşip yanıtladı; “Hocam, AKP, Yolgeçen Köyünde kaybederse, Türkiye’de de kaybeder! Hacılar Köyü, Yeniköy, Yolgeçen Köyü hattında değişen bir şey yoksa Türkiye’de de yok demektir!”
İçimdeki endişeyi açığa vuramadım ama “Eyvah!” demekten de alamadım kendimi! Umarım ve dilerim; İstanbul, İzmit, Adapazarı gibi sanayi kenti insanları bizim buralar gibi düşünmez!
KİMSEYE…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; “Kimseye haksızlık yapmadık, kimseyi sömürmedik, kimsenin âhını almadık!” devamında da “Tek parti iktidarında Kuran-ı Kerim okumak yasaktı!” demiş!
Durdum, düşündüm, isyan ettim! “Yahu Süleyman Bey, bizim Mayor of’a ilişkin soruşturma talebini bilmem kaç kez geri çevirmeseydin sana inanırdım ama bari Bilirkişi Raporuna bir baksaydın! Eski Adalet Partili olmak bu kadar mı geçer akçedir?”
“OM MANİ PADME HUM!”
Budizm inanışına göre bu cümle, kişinin merhamet ve sevgi kavramları üzerine yoğunlaşıp odaklanması, bu ve benzeri bütün olumlu duyguları kalbinde hissetmesine yardımcı olur. Bir dua cümlesi gibidir yani!
Ben bunu ilk işittiğimde Kızılderili sözlerinden birisi gibi geldi bana! Dünya kültürünün ortak bırakıtı olan niceleri var böyle! Ancak böylesi bellek açıcı sözler bizi insanlığa yönlendirmiyorsa ilginç birer tümce olmanın ötesinde değildir! Ataların her söylediği doğrudur önermesi elbette doğru değil ama doğru olanları olsun kendimize rehber edinseydik en azından Çaycuma’da yaşadığımız birçok çirkinliği yaşamamış olurduk.
Yazı ve şiirlerinde bu ve benzeri deyimlere çokça yer veren Asaf Halet Çelebi’nin anısına selam olsun!
(Om mani padme hum!; İnsanın gerçek özüne selam!)
WOLFGANG DİRKMANN
14 Ağustos 2015 Cuma günü hobi bahçesine konuk olduğumuz Alman dostumuz Wolfgang Dirkmann ve eşi Beate’ye giderken haşlanmış taze mısır da getirmiştik.
Wolfgang, güleç yüzlü, şakacı ve neşeli bir insan! Hava da sıcak! Öncelikle bize ne içeceğimizi sordu. Ben “Varsa su isterim!” dedim. Wolfgang içeri gitti ve elinde iki şişe birayla geldi. Su beklerken bira gelmesine hem sevinmiş hem şaşırmıştım. Şaşkınlığımı fark eden Wolfgang uzun bir kahkahanın ardından; “Bizde suyu balıklar içer, mısırı domuzlar yer! Biz su yerine bira içer, mısır yerine pirzola yeriz!” dedi.
Adam bize hakaret mi etti, şaka mı yaptı anlayamadım bir süre. Sonra baktım ki o içtenlikli davranışları, sevecenliği ve dostluğu dışına yansıyor, farkında olmadan ders verdiğini düşündüm.
Şu an Türkiye’de biranın şişesi kırk lira, Migros Mağazasında poşetlenmiş iki taze mısır yetmiş beş lira! Çaycuma’da suyun tonu yirmi lira!
Wolfgang ve eşi Beate’yi Çaycuma’dan doğru selamlıyorum! Balık da domuz da olamamanın ezikliğini yaşıyoruz burada! Biliyorum siz bizi çok kıskanıyorsunuz!