ÇIFIT ÇARŞISI

Köşe Yazıları için Profil Fotoğrafı
ÇIFIT ÇARŞISI

Çıfıt çarşısı, hile ve düzenbazlıkla, her yeri ve her şeyi karmakarışık hale getirerek, var olan düzeni bozup içinden çıkılamaz duruma düşürme anlamında kullanılan bir deyimdir. Çıfıt sözcüğü Kırım Tatarcasından Türkçeye girmiştir.

Michel Ragon’un “Kaybedenlerin Belleği” adıyla Türkçeye çevrilen romanında bu kavramı görüp anlamını merak edince acı acı güldüğümü itiraf etmeliyim.

Adında adalet ve devamında kalkınma olan partinin çeyrek yüzyılda ülkeyi ve toplumu getirdiği yeri anlatan bir deyim olarak ne kadar da bize uygundu.

Yasama, yürütme ve yargının siyasallaştığı bir ganimet düzeni Çıfıt çarşısı değil de nedir?

Yaşanan onca garabete karşın hâlâ yüzde otuzlarda seyreden seçmen desteği Çıfıt çarşısı olmanın bir sonucu değil de nedir?

Yahu, casusluk gibi ucun ucu bir iftirayı normal bir toplumun hangi kesimine anlatabilirsiniz de inandırabilirsiniz?

Çıfıt çarşısı deyimini Cıvık çarşısı olarak değiştirsek bile az değil mi?

Enseyi karartmayın. Ganimet kültürünün egemenliği kırıldığında güneş açmış olacak ve hepsi aralıklara, kısırıklara, oraya buraya kaçacaktır. Çünkü bu halkın ortalaması bu Çıfıt çarşısı değildir.

 

PRİMATSINIZ OĞLUM!

Adam öyle konuşuyor ki sanırsın alan bilgisi olmayan bir dal yok. Söyledikleri üç otuz kuruş etmeyen bildik internet hezeyanlarının ötesinde değil. Ezberlediği lafların dışında içinde bilgi barındıran hiçbir düşünceye tahammülü yok. Bildik bir primat! Muzu görüp saldırıyor, suyu görüp atlıyor. İnsanlığın ilk devirlerinden iki adım öne gidememiş.

“Kitap okuyor musun?”

“Hocam, bir şeyleri bilip görmek için neden illaki okumaya gerek olsun?”

“En son ne zaman tiyatro izledin?”

“Hocam, benim öyle entel dantel şeylerle işim olmaz.”

“Hangi günlük gazeteyi okuyorsun?”

“Hocam, ben paramı öyle şeylere harcar mıyım hiç? Televizyon neyimize yetmez?”

“Antalya’ya, Muğla’ya, Çanakkale’ye gittin mi? Tatil falan…”

“Ne işim olur oralarda benim? İşim, evim, haftada bir cami, bir de bizim cin Veli’nin kahvesi!”

“Çoluk çocuğunu alıp bir ağaç dibinde mangal falan yapıyorsundur herhalde?”

“Geçen hafta arkadaşlarla ırmak boyuna gidip mangal yaktık. Çoluk çocuğu öyle şeylere alıştırmaya gerek yok hocam. Onlar kırıp dizini evde otursun. Ne işleri olur mangal mungal?”

İnceden inceye yaptığım sorgulama böyle sürüp gitti! Adam üçüncü sınıf primat! Asosyal ve sığ. Ötesi yok. Bir değil, beş değil. On değil, yüz değil. O kadar çoklar ki. Kokarca sürüsü gibi maşallah! Atsan atılmıyor, satsan alan yok. Gün geçtikçe durum daha da kötüleşiyor. Eğitim yok, kültür yok, sanat yok, gelenek görenek yok. Varsa yoksa televizyon, varsa yoksa elindeki telefon.

Adama dik dik baktım.

“Bak arkadaşım, benim kurtuluşum da senin elinde. Sen primatlıktan insanlığa doğru yürümeden ben ve benim gibilerin yaşamını da zehirlemeyi sürdüreceksin. Primatsın tamam anladık ama hiç değilse çoluk çocuğunun kanına girme. Bırak onlar insan gibi yetişsin.”

“Yetişsin hocam. İki oğlanı İmam Hatibe gönderdim. Kız da Kuran kursunda. Daha ne yapayım?”

 

ANAP-ANAVATAN-AKP-AK PARTİ…

Sığlaşma her yerde. Türkçe günbegün tepetaklak! Kime ne anlatacaksın da düzelecek?

Türkçe yazım kuralları der ki cümle büyük harfle başlayıp noktayla biter. Özel adların ilk harfi büyük yazılır. Ek alırsa virgülle ayrılır. Soru işareti ayrı yazılır. Bağlaçlar da öyle. Şey sözcüğü hiçbir sözcükle birleşmez. Özel durumlar dışında kurum ve kuruluş adlarının ilk harfleri alınarak kısaltma yapılır. Kısaltmalar okunurken ünsüz harflere e sesi eklenerek okunur…

Bütün bunlar zor şeyler değil. Primat olmanın ötesine geçebilen ortalama insanların anlayıp uygulayacağı şeyler yani.

İktidar partisinin kısaltma adı AKP’yken, bize üsteleyerek AK Parti dedirtmeye çalışıyorlar. Bir zamanlar ANAP vardı ve adını Anavatan olarak söylettirmeye çalışırdı. O şimdi yok.

CeHaPe değil; CeHePe olacak. MeHaPe değil; MeHePe olacak. Bugünlerde kendini feshettiği açıklanan ve adı PeKeKe olarak söylenmesi gereken kısaltma, o şekilde söyleyenlerin o örgüte sempati duyduğu suçlamasına neden olduğu için ürkerek; PeKaKa olarak söyleniyor.

Bir dönem dillere pelesenk olan “aynen” sözcüğünün yerini şimdi “katılım sağlamak” aldı. Özellikle politikacılar başta olmak üzere devlet makamları, dernek yönetimleri herhangi bir toplantıya, etkinliğe katılmıyor, “katılım” sağlıyor. Dilinizi eşek arısı soksun! Başka ne diyeyim ben size! Beyler, katılım sağlamadınız; katıldınız! Bu Türkçe denilen dil bize tapulu olup sizin uzak akrabanız mı? Türkçe düşmanlığınız bundan mı?

Yahu nedir bizim primatlardan çektiğimiz? Bizim hiç normalimiz olamayacak mı?

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *