CEHENNEM ATEŞİ
CEHENNEM ATEŞİ…
“Cehennem yerinde hiç ateş yoktur. Herkes ateşini buradan götürsün!” der Yaşar Kemal, “Kuşlar da Gitti” romanında.
İşin kolayına kaçan dilbaz ve aynı zamanda fetbaz kesim, sosyolojik bir vakıa olup çıkar sorumluluk arayışında! Fırsat eline geçse çalıp çırpmadık bir değer bırakmayacak, sıramatik makinesinin verdiği fiş olmasa kuyruğa bile girmeyecek, gelinini, kızını, oğlunu işe sokabilmek için torpil arayışında çalmadık kapı bırakmayıp hak hukuk nedir bilmeyecek olana; doğruluk, dürüstlük, adalet, insancıllık, sevgi, dostluk falan anlatmaya çalışıyoruz! Nafile çaba bunlar!
İnsan eğitimi Örgün Eğitim ve Yaygın Eğitim olarak ikiye ayrılır. Birincisi; okullardaki yüz yüze eğitim, ikincisi okul sonrası ölünceye kadar sürecek olan kamusal alanın gelenek, görenek, örf adetlerden oluşan eğitimdir. Temelinde iyi bir eğitim yoksa “Seccadeye bastın!” diye feryat figan ciyaklar!
Merkez Bankasının son bir aylık mürekkep ve değerli kâğıt sarfiyatı iki katına çıkmış! Ülke ekonomisinde karşılığı olmayan para basıyor iktidar; gece-gündüz!
Karşılıksız para basmak mubah, seccadeye basmak günah ve bu din’se; alın dininizi gidin! Cehennem dediğiniz, yarattığınız bakterili hayattır! Ateş dediğiniz, gözünüze yansıyan insani olmayan çılgın bakıştır! Yarattığınız cehennem yutsun sizi!
Bizim cehennemimiz sizsiniz! Hiç hak etmediğimiz halde bize cehennemi yaşatıyorsunuz!
Alın seccadenizi de gidin! Bıktık sizden!
YOLCULUK SÜRÜYOR!
“Tanrı var olmasaydı onu icat etmek gerekirdi!” diyor Voltaire! Doğa, tüm yaşayan organizmalarla birlikte insanı da var ederken, insan bir adım öne çıktı! Eğitim biliminde “uslamlama” denilen akıl yürütme ya da olay, olgu ve objeler arasında karşılaştırma yapma yeteneği olan “muhakeme” insanı insanlık yoluna düşürdü! Bu yol, üç beş gündönümü süren bir bilinirlik değil, yüz binlerce yılı kapsayan bir yoldur! Doğa acımasız ve sorularla doluydu. İnsan, çaresizliklere çare olsun diye tanrıyı yarattı! Ve böylece insanlaşma yolculuğuna başladı. İnsanın, insanlaşma yolculuğu, yarattığı tanrıyı öldürdüğü zaman bitecek, literatür bilgisiyle tam bir insan olacaktır! Voltaire’in vurguladığı tam da bu! Yolun neresindeyiz bilemiyorum.
I-ı! Sözü uzatmayacağım; ne anladıysanız o!
“KAÇIN! HER ŞEY AÇIĞA ÇIKTI!”
Mark Twain çok zeki bir adamdır. 1800’lü yılların ortasında yaşadığı küçük şehrin önde gelen yöneticilerine; “Kaçın! Her şey açığa çıktı!” yazılı birer pusula gönderir. Ertesi gün dört kişinin tası tarağı toplayıp şehri terk ettiğini görür.
Aslında hikâye bu kadar ama susarsam çatlarım!
Düşünün, 14 Mayıs seçimleri yapılmış ve yapıp ettikleriyle teknenin ağzında olanlara birer pusula göndermişim ve “Kaçın! Her şey açığa çıktı!” yazmışım! Seyredin cümbüşü! Çok uzağa gitmeye gerek yok, yaşadığımız şuncacık Çaycuma’da bile tası tarağı toplayacakları tahmin edebiliyorum!
GAZETELER…
“Gazeteler yalnızca gerçekleri verecek olsalardı sigara kâğıdının boyutlarına inerlerdi!” der Alphonse Allais. Yerelinden geneline, yakından uzağa, televizyonundan internetine kadar haber bombardımanı altında tutulduğumuz iletişim ağlarının toplamına birden gazete diyoruz! Televizyon da bir gazetedir ama keşke yırtıp atabilseydik! Ne bileyim, üzerine zeytin peynir, soğan ekmek falan serip yiyebilseydik! Görüyor musunuz bendeki zenginliği? Gazetelerin üzerine neler de serip yermişim! Canım, ciddiye almayın siz de; mesela yani!
Kendi adıma konuşursam kâğıda basılı gazete satın almayı en az bir beş yıl var ki bıraktım! Twitter ve ora bağlantılı internet iletişim ağlarından doğrudan bilgiye ulaşmayı yeğliyorum. Ulusal gazeteler enikonu yergiyi çok hak etmeseler de yerel gazetelerin durumu vahim! Gerçekten, üzerine olumlu üç cümle yazılacak durumda değil yerel gazeteler!
Alphonse Allais’in dert etmesine gerek yok. Hacim olarak belki üç beş sayfa görünüyorlar ama gerçekte, uzun zamandır sigara kâğıdı boyutunda bizim gazeteler.
PROMETHEUS’UN ATEŞİ ÇALMASI…
Mitoloji anlatılarına göre tanrıların ateşi tekellerinde tutmasına isyan eden Prometheus, İda Dağının zirvesine çıkar ve ateşi tanrılardan çalıp insanlara verir! Zeus çok kızar ama kim takar muktediri!?
Ateş güç demektir! Ateş, insanın yakıcılığı, yıkıcılığı demektir! Ateş durduğu yerde durmaz! Ormanı yakar, evi yakar! Tanrıların yeryüzü halefleri olan dincilerin eline geçer; kadını yakar! Düşüneni yakar! Gelip Sivas’ta Madımak Otelini yakar! Yakar oğlu yakar!
Keşke ateşte yalnızca yemek pişmiş olsaydı. Keşke ateş yalnızca üşüyeni ısıtsa, demiri eritse, suyu kaynatsaydı!
Mitolojide de olsa Prometheus ateşi çalıp insana vererek iyi mi etti kötü mü bilemiyorum!
Keşke bu halk, elinde ateşle bize ölümü göstermeye kalkan türdeşlerine; “Gelin ulan, ateşinizle gelin! Cürümünüz kadar yer yakarsınız!” deyip dik durabilseydi!
Gözün çıksın Prometheus! Kör olasın, kül olasın! Başka işin mi yoktu! Zemheri ayazında titreseydi bu insan!
MANCA!
Bulgur, soğan ve öbür karmakarışık sebzelerle yapılan yemeğe Çukurova’da manca denir. Karadeniz’in mancarıyla benzerliğe bakar mısınız?
Bayılıyorum sözcüklerin izini sürmeye! Gökyaşıl’ın Göktürk dilinden bizim köye kadar geldiğini görünce şaşırmıştım. Fırgam dönmüştüm çevresinde. Kim bilir terk-i diyar-ı yar-ı ağyar edinceye dek daha ne çok sözcüğün izini süreceğim. Her bulduğumda başınızı ağrıtacağım! Siz ki bu yazıları sabırla sonuna kadar okuyorsunuz…
İnanın seviyorum sizi! Düşün peşime; yürüyün! Rüştü Onur’un dediği gibi; “Benden zarar gelmez…” Sabahın alacasından gecenin zifiri yarısına kadar ayş-u işret etmenin kime ne zararı var? Şunun şurasında en çok yüz yıllığına gelmişiz dünyaya, üç saatlik uyku neyinize yetmez? Uyumayın, uyanık kalın derim. Nasılsa vakti gelip toprağa dönünce sonsuza dek uyuyacağız!