ÇAYCUMA’NIN SEMAZENLERİ!

Köşe Yazıları için Profil Fotoğrafı

ÇAYCUMA’NIN SEMAZENLERİ!

Gökhan Özoğuz ve arkadaşlarından oluşan müzik grubu Athena’nın seslendirdiği “Dön baba; dönelim!” şarkısı sanırsınız ki bizim buralar için yapılmış!

İşte karşımda / Ne deseler boşuna / Anlaması zor / Çok zor olsa da

Dön baba / Dön baba dönelim / Nedeni yok / Sebebi yok sorma!”

Bu ülkede partiler ve düşünceler arası geçirgenlik insana teoriyi tersten okutuyor! Elek gibi hepsi! Parti okulu yok, parti içi üye eğitimi yok, halkla ilişkiler kafakol üzerinden işliyor! Üye kayıtları, delege avı üzerine kurulu! Emek eksenli üretim ilişkileri olağan şekliyle değil, tüketim ilişkileriyle şekilleniyor. Kimse parti programını bilmiyor, merak da etmiyor! Aralarında fark da yok! Al birini vur öbürüne!

Yerel seçim yaklaşırken parti değiştirmeler tüm hızıyla sürüyor. Gün geçmiyor ki yakalardaki eski rozetler çıkarılıp yenisi takılmasın! Teorik bilinç yok, ahlaki ilke yok! Eskiden kravat vardı, şimdi o da yok!

Oğlum sen ülkücü, milliyetçi değil miydin? Ne zaman sosyal demokrat oldun?”

Hocam, sen karışma! Siyaset senin bildiğin gibi değil! Ben gene ülkücü ve milliyetçiyim!”

Geçen haftaki yazıda değindiğim ve dramatik bir şekilde sosyal demokratların kazıklanmasıyla sonuçlanan parti değiştirmeler şimdi ve gelecekte de sürecek! Kafa, aynı kafa!

Semazenler için sistem şöyle işliyor;

1-Seçilmek için kendine bir parti seç!

2-Ne yap et kapağı koltuğa at!

3-Seçildikten sonra da beğendiğin partiye geç!

Müzik aynı; “Düm tek-a düm tek!”

Semazenler fırgam; “Dön baba; dönelim!”

Terane aynı; “Biz parti olarak herkese kapılarımızı açtık; gelene, gelme demeyiz!”

Halk umutlu; “Bizim parti kazanacak!”

Çaycuma’nın ve çevre yerleşim yerlerinin semazenlerini tek tek deşifre edip burada yazmak istiyorum ama isterseniz biraz bekleyelim! Nasılsa kısa zaman sonra ak kök, kara kök kimdeymiş göreceksiniz! O zaman birlikte çalıp oynarız!

 

ABBAS’INIZ…

Abbas’ınız yolcu mu, kalıcı mı göreceğiz! Kalıcıysa hesap değişmeyecek, yolcuysa uzağa gitmeyecek! Terazinin her iki kefesine de ‘esmezpüsmez’leri bir oturtsun, sonra sıra size gelecek ey halkım! Artık soğan oturtma mı yoksa patlıcan oturtma mı yaparsınız onu bilemem!

Abbas, olduğu yerde durmayacak. Çünkü zaten olduğu yer sizin sandığınız yer değil. Yediğiniz içtiğiniz, rüyalarınız gerçekleriniz bir değil! Bıçağının iki yüzü de kesmeye başlayınca anlarsınız ne demek istediğimi! Siz seçim yaptığınızı sanırken, o ve aveneleri; “Ortada sandık, öpe öpe kandık!” oynuyor! Bu oyunu bir adım ileri, fantastik zeminlere çekeceklerini bilmek için aptes almaya gerek yok! Onlar bütün namazları ‘aptessiz’ kılarken, siz ‘hatim’ indirdi sanıyorsunuz!

Bütün bunlara üzülüyorum ama size acıdığımı söyleyemem! Ektiğinizi biçeceksiniz!

 

SÖZ BURADA BİTİYOR!

Dört Mevsim Dörtlükleri” adlı şiirinin son bölümünden sesleniyor şair Haydar Eroğlu;

Ve yine kızıl bir çelenk gibidir akşamları dışarıda ay

sorguda can dışarıda us

şiir yazmıyorsa

mutlaka şiir okumalı mahpus

(Selam Olsun- S. 27)

Neden önemli şiir okumak? Dahası, insan ne diye okur? Ne diye okumalı?

İnsan, salt iki ayağı, iki gözü, eli kolu, konuştuğu dili var diye insan değildir. Canlıyı türüyle adlandırırsak sorun yok! Ne ki öylesinin doğadaki diğer canlılardan bir farkı yok! Oysa insan; aklını, dimağını, belleğini ve bilincini kullandığı için insandır! Bilgi birikimini, deneyimleriyle harmanlamadıysa süt sağılan inekle arasında fark yoktur!

Bir insan düşünün, şiir, öykü, roman, dergi, gazete okumaz, dahası okuma-yazma bilmez! Resim yapmaz, müzik dinlemez, söylemez, çalgı çalmaz! Tiyatroya gitmez, sinema izlemez, sergi gezmez, heykel bilmez! Renkleri, çiçekleri, kuşları, balıkları tanımaz! Yemeğin envai türünden habersiz; alışkanlık edindiklerinden başka şey yemez! Farklı ulusların kültürlerini, yurtlarını, dillerini merak etmez; bilmez! Spor yapmaz, yüzmez, dağa çıkmaz, dans bilmez, oyun oynamaz! Günaydın demez, teşekkür etmez, özür dilemez…

Daha önce birkaç kez yazdım, yineleyeyim; “Özgür iradesi olmayanın, özgül ağırlığı olmaz!” Hal böyle olunca, insanlığın kültür birikimi karşısında bir hiçsinizdir! Egemenler ‘hiç’e bayılır! Sağ, sağabildiğin kadar!

Düşünün, türdeşim olan yaratık, boşalan sigara paketini nereye atması gerektiği bilincine bile sahip değil ama bana nereye oy vermem gerektiği konusunda vaaz veriyor! Ve bizim kısır döngülü siyasal ağızlar buna demokrasi diyor!

Örnek çok ama söz burada bitiyor! Tanık sizindir; buyurun!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *