ÇAYCUMALILAR…

mevlut

ÇAYCUMALILAR…

Çaycumalılar Buluşuyor” adıyla organize edilen etkinliklerin başlangıçtaki amacıyla en son yapılan etkinlikler arasında yalnızca isim benzerliği var!

Ha… Cümleye böyle başlayınca son etkinlikleri beğenmediğimi falan sanmayın. Etkinlikler toplamına 100 üzerinden 100 veriyorum! Yoğurt dolu çanaktan para bulmadan, atlarla Cumhuriyet Meydanında boy göstermeye, bisiklet turlarına kadar her şey vardı! Ne ki yapılan etkinlikler bütününü adlandırırken “Çaycuma Festivali”, “Çaycuma Şenlikleri” vs. denebilir ama “Çaycumalılar Buluşuyor denilemez. Ne yazık ki öndeki kalabalığı Çaycumalılar değil; protokol oluşturdu!

Bu “buluşma” düşüncesinin öncesi, Çaycumalıların yoğun yaşadığı; İstanbul, Çorlu, Soma, Bursa gibi şehirlerde “Çaycuma Lobisi” olarak adlandırabileceğimiz “Çaycumalılar Duyarlılık Birimleri” oluşturma hedefine dayanır. İlk, iki üç buluşma etkinliğinde, bu amaca yönelik komitelerin kurulma çalışmaları yapıldı. Çaycuma dışında yaşayan Çaycuma kökenli hemşerilerimizin ekonomik ve mesleki birikimlerini, deneyimlerini Çaycuma için kullanma, Çaycuma bağlantılı oluşumlarda yer almalarını sağlama hedeflenmişti. Ne yazık ki düşüncede gayet güzel olan bu girişimler salt bir girişim olarak kaldı. İki üç buluşma sonrası ilk başlardaki heyecan yok oldu. Hem ekonomik hem de akademik olarak oldukça nitelikle birçok tanıdığımla yaptığım söyleşilerde, heyecanlarını yitirdiklerini, gelecekte böyle bir kıvılcımın yeniden oluşmasının zor olduğunu söylediklerine tanık oldum.

Sözü uzatmayayım! Son buluşmada, Çaycumalıların buluşması dışında her şey vardı ve çok da güzel organize edilmişti. İyi bir şenlik, güzel bir moral ortamı, heyecan ve mutluluk rüzgârı esti. Salt bu yanıyla “Hiçbir şey olmadıysa bir şey oldu!”

Önerim şudur; hem belediye hem de diğer gönüllü kuruluşlar bu “Çaycumalılar Buluşuyor” hevesinden vazgeçip “Çaycuma Yoğurt, Kültür ve Sanat Festivali”ne odaklanmalı, Uluslararası İzmir Fuarı formatına yakın bir izlenceyle ekonomik, sosyal ve sanatsal katılım sağlanmalıdır.

Son buluşma formatında inat edilirse, önümüzdeki yıl “Çaycumalılar Buluşuyor” değil; “Çaycumalılar Bulaşıyor” şenliği yaparsınız.

 

BIRAKIN KÖR KUYUYA TAŞ ATMAYI!

Türkiye insanının toplumsal duyarlılığının gezindiği semaları gördükçe içime karabasanlar düşüyor! Her geçen gün umudum, umutsuzluğa dönüşüyor!

THKO, THKP-C, TİKKO, TKP, TKPML, Devrim, Sosyalizm, Emek-Sömürü, Emperyalizm, Kapitalizm, Eşitlik ve Özgürlük, Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı, Ekim Devrimi, Sol-Sağ, Marks-Engels, Leninizm… 68 Kuşağı, 78 Kuşağı, Devrimci mücadele…

Bırakın üst paragraftaki kavramları; Sosyal demokrasi, Atatürkçü düşünce, demokrasi gibi temel kavramlarda bile literatür bilgi ve bilincine sahip olmayan, düpedüz ırkçı ve şovenist sosyal medya figüranlarının, her 6 Mayıs’ta Deniz, Yusuf ve Hüseyin başta olmak üzere, Türkiye devrimci hareketinin yiğit savaşımcılarıyla ilgili sözlerin ardına sığınıp en sıradan toplumsal sorunlarda parmağını bile oynatmaması ikiyüzlülüğünü gördükçe inanın kendimi toparlayamıyorum.

Acaba diyorum bu değersizleştirme furyasından rahatsız olan bir ben miyim? Bırakalım herkes neyle sahiplenirse öyle sahiplensin, bırakalım o değerleri üçüncü sınıf ucuz slogan olarak değersizleştirsinler mi?

Son bir güçle sesleniyorum; Lütfen olmadığınız, olamayacağınız şeyleri, olmuş, hep öyleymiş gibi yaparak pespayeleştirmeyin. Bırakın kör kuyuya taş atmayı. Kendinizi tartmak, ölçmek, bilmek istiyorsanız, toplumun devrimci düşünce ve değerlerinin neresinde olduğunuzu bir sorgulayın! Buna, Türk olmayan Türkiyelilere bakışınızı çöpe atmaktan başlayabilirsiniz! Bakalım yapabilecek misiniz?

 

SAĞCIDAN, SOLCU ÇIKARMAK!

Olmaz! Çıkmaz! Eğip bükmeniz, zımparalayıp cilalamanız, överken Denizli horozu gibi küt diye yıkılmanız bir işe yaramaz! Pragmatist ve determinist düşüncenin toplumsalcı bir yanı yoktur! Tarladaki bütün marulları çiğneyip, öbür baştaki gonca gülü dalından koparıp size getiren insanın size değer verdiği yanılsamasını bırakın! Olan marullara ve dalında daha güzel duran gonca güle ve sizin heba olan iyi niyetinize olur!

Taş yerinde ağırdır. Kısa erimli çıkarlar, uzun erimli bir geleceğe yeğlenemez! Yeğlenmemeli! Yetmişli yıllarda genç kuşak olarak geceli gündüzlü okuduğumuz kitaplar ve onlardan elde ettiğimiz bilincin ışığında yürüdüğümüz yol bizi bugünlere getirmiş olamaz! Olmamalı!

Üstteki bölümde hayıflandığım gibi bu konuları kendine dert edinen ben ve bir avuç yoldaşım mı? Hepinizin saati de mi 12 Eylül 1980’de durdu?

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *