ÇAYCUMA’DA DEMOKRASİ

Köşe Yazıları için Profil Fotoğrafı
ÇAYCUMADA DEMOKRASİ…

Kavlanga altı söyleşilerinden birinde bir arkadaş doğrudan bana sordu;

“Çaycuma’da demokrasi platformu oluşturulsa…”

Sözünü tamamlamasını beklemeden itiraz ettim;

“Yeni zamanlarda yeni durumlar oluşmadan Çaycuma’da demokrasi platformu oluşturulamaz ve bu anlamda Çaycuma uzun zaman belini doğrultamaz!”

Konu üzerine uzunca söyleştik. Ne ki ortak bir noktaya varamadık. Çünkü söyleşimizin eksik iki ayağı vardı. Birincisi, Çaycuma, Türkiye’den azade değil. İkincisi hiçbir zaman iyi niyetli söylemler sorun çözümünde yeterli olmamıştır, olamaz.

İktidar kaynaklı toplumsal kutuplaşma kontrol edilemez boyuta ulaştı. Kimsenin kimseyi dinleyeceğini, ne söylediğini anlamaya çalışacağını, kimsenin nesnel bir eleştiri özeleştiri düşüncesinde hareket edeceğini sanmıyorum.

Demokrasi platformu türü oluşumlar kişi ve kurumların yekdiğerini dikkate alması, önemsemesi ve ortak paydada işbirliğini amaç edinir. İktidar yönlendirmesiyle faşizm aşamasına varan kutuplaşma, devlet yapısını altüst ettiği gibi, toplumsal yozlaşma olabilecek en kötü düzeye vardı.

Çaycumalılar buluşuyor denildi; buluşamadı. Ayrımcılık tüm boyutlarıyla sürdü. Çaycuma kent konseyi denildi, daha yüz metre yürümemiştik ki linç edildi. Çaycuma Hıdrellez şenlikleri bile bitirildi. Ülkeyi saran tek adam ve kural tanımazlık olduğu gibi Çaycuma’ya da egemen oldu. Bakmayın siz reklamlara; mal çürük!

Çaycuma’da demokrasi platformu falan oluşturulamaz.

 

CEKET

Yoksul yurttaş üç kuruşa kıyıp iyi bir ceket alır. Ceketi giyer. Sıra düğmelerini iliklemeye gelince kutuplaşma ve tek adamlık devreye girer. Üst düğmeyi orta iliğe geçirir tek adam. Yancı ve yalakaları, “Nö gözel olduuu!” der.

Arkasını Ankara’ya dayayan yekdiğeri o düğmeyi ilikten çıkarır. Alt düğmeyi orta iliğe geçirir. “Biz sizin için ceket yüzyılı ilan ettik. Bak ne çok yakıştı!” der. Hiç yakışmamıştır!

Adamın karısı gelir, kocasına çıkışır;

“Adam, parayı veren sen, düğmeyi takan bu zırtapozlar oldukça bu ceketten sana hayır gelmez. Çıkar at o ceketi!”

Kadın haklıdır. Yaşamını üreterek, emeğini satarak, dürüst alım satımla yapan insanların iki yakasının bir araya gelmemesinin nedeni bu. Ceket bizim, ilikleyenler bize yabancı.

Kendi ceketini kendin ilikleyeceksin birader. Düğmeyi yanlış iliğe taksan da gamlanma, yanlış senindir. Baktın olmuyor düzeltirsin. Ne ki düğmeyi iliğe geçirme işini başkalarına bırakırsan sittin sene yampiri yürür eğri durursun.

 

ÇÖPTEN ADAMLAR!

Ceketten söz açmışken oradan devam edelim…

“Üzerimdeki ceketi çöpten aldım. Ekonomi kötü olsa böyle bir ceketi çöpte bulamazsın.”

Sosyal medyada yapılan paylaşımı görünce kurgu sandım ama değil. Adam gerçekten, cidden böyle diyor. Ülkede yoksulluk olmadığını çöpten aldığı ceketle anlatıyor!

Onaylayın onaylamayın, ister kızın ister gülün; böyleleri de var ve bunlarla birlikte yaşıyoruz!

İnsanın yaşamı sorgulayabilmesi bu denli zor mu? İnsanın bakar kör olması bu denli mi kolay?

“Ben neden çöpten ceket alır durumdayım?” demiyor adam.

“Millet yeni ceketini çöpe atacak kadar varlıklı!” diyor.

Sözün gerisini siz tamamlayın. Benim nutkum tutuldu.

 

DİNLENMEK İÇİN

Dinlenmek için öleceğim. Bu dünya beni gereğinden çok yordu.

İnsansız bir dünya olsaydı çok mutlu olurdum. Ancak bu olanaklı değil.

Türkücü Yıldız Tilbe deli dolu bir insandır. Diyor ki “İnsanın olmadığı bir yerde yaşamak isterdim ama lan oğlum siz olmadan da olmuyor ki!”

Megalomanca bir sözdür benim de söylediğim;

“Dünyayı dolaştım insanı bulurum diye. Bulamadım. Döndüm dolaştım eve geldim. Aynaya baktım, kendimi gördüm!”

Anlayacağınız insan sayısı o kadar çok değil! Bakmayın siz kalabalıklara. Dönüp dolaşıp insan aynaya bakıyor. Öze kıyım denen intiharlar böyle başlasa gerek.

 

NE ÇOK SEVENİM VAR!

Densiz ve hadsiz diyebileceğim bir tanıdıktır kendisi. Hani nasıl söylesem, derinliği yoktur ama kendini dipsiz kuyu sanır. Art arda üç kitap okumamıştır ama bilmediği yoktur. Sesi gür çıkar her daim! Yapıp ettikleri çok değerlidir ama ancak gelecek kuşaklar anlayacaktır onu!

“Hoca! Senle ben bir değiliz. Benim kimseyle bir alıp veremediğim yok. Sen kavgacısın, ben değil. Ve üstelik sevenim de çok!”

Sağa sola, yukarı aşağı, ileri geri baktım. Derin nefes aldım. Sus sus, nereye kadar dedim içimden. Yani şimdi şurada ağzının payını versem…

“Hangi ortama girsem hemen beni kucaklarlar. Herkesin derdine ortak olurum! Severler beni.”

Susacak gibi değildi. Farz olan namazı kılmadan edemezdim. İki rekât da olsa çaktım yüzüne;

“Doğrudur!” dedim. “Ucuz malın alıcısı çoktur. Ah bir de oranı buranı elleyip sende kalite, estetik, sağlamlık aramak için mıncıklamasalar! O sözünü ettiklerin adamı seks işçisi yapar.”

“Ne yani ben ucuz bir mal mıyım?”

“Fiyatını bilemem ama mal olduğunu biliyorum. Bence sen bu türden gevezelikleri sizin köydeki kahvede yap. Buralar sana üç numara bol!”

Çok şükür susup kaldı. Eğlemedi kalkıp gitti. Sanırım ölünceye kadar benden iyi laflarla söz etmez. Üzerime nasıl bir hafiflik, bir ferahlık çöktü ki bilemezsiniz.

“Bülent! Bana sıcak bir çay; kaynar olsun!”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *