ÇAYCUMA BİLDİĞİNİZ GİBİ!
ÇAYCUMA BİLDİĞİNİZ GİBİ!
Kişi öldüğünde yaşamındaki inanç durumuna bakılmaksızın evirilip çevrilir. Uhrevi komutan sorar; “Merhumu nasıl bilirsiniz?”
Huzurdakiler büyük yalana yapışır; “İyi biliriz!”
Çaycuma bildiğiniz gibi! 31 Mart öncesi neydiyse, şimdi de o! Biatçiler, yancılar, çakma komünistler ve çakma şeriatçılar otuz iki kısım tekmili birden arz-ı endam ediyor!
Kumpasçılar, çıkarcılar, hesap kitapçılar hepsi yerli yerinde.
Tüm bunlara karşın Çaycuma’yı seviyorum. Buradayım, burada olmayı sürdüreceğim. Çünkü ben Çaycumalıyım! Herkes gidecek; biz kalacağız!
Yakınmalarıma karşın Çaycuma’yı neden sevdiğimi soruyorsunuz. Söyleyeyim. Çaycuma, Türkiye ortalamasının çok uzağında değil çünkü. Siyasetin çürümüşlüğü, insan ilişkilerindeki ikiyüzlülük, kokarca böceği gibi ortalığı saran köylü kurnazlığı… Hiçbirisi ülke ortalamasına uzak değil! Ankara’da ne varsa Çaycuma’da da var! Adıyaman’la aramızdaki tek fark giyimimiz!
Benim derdim sol gösterip sağ vuranlarla! Atatürkçü desen, değil; Nutuk’u bile okumamış. Türkçü desen, değil; Türkçülüğün Esasları ya da Dokuz Işık’ı bilmiyor. Dinci desen, değil; sarık ve sakal dışında temel çürük! Kuran’ın Türkçesinden habersiz! Partili desen, değil; partisinin tüzüğünü, programını okumamış! Eski tüfek solcu desen, değil; saati 12 Eylül 1980’de durmuş, gerisi yok. Zamane solcusu desen, Marks’ın adını futbolcu adı sanıyor. CHP desen… Sosyal değil, demokrat değil, sosyal demokrat hiç değil!
Çaycuma’yı seviyorum. Burada hiç yabancılık çekmiyorum. Doğduğum köyle aramda on dört kilometre var. Köye diye gidiyorum ama NK Şiir Evinden Yeniköy’e geçmeyeli dört yıl oldu! Şiir Evinden Çaycuma’ya diye geliyorum, evle kavlangaların altı üç yüz kırk adım! Durum fasit üçgen!
Gelelim asıl soruya! “Çaycuma’yı nasıl bilirsiniz?”
“Hocam, Çaycuma bildiğiniz gibi! İstasyon’da Kocabıyık Veysel, Çay Mahallesinde ben! O benden haber soruyor, ben ondan! Ayar tutmayan saat gibiyiz! Aklın neye eriyorsa öyle yaz!”
KALDIRIN KAFAYI; NE GÖRÜYORSUNUZ?
Karl Marks ve Friedrich Engels’in teorisini oluşturduğu sosyalizmin pratiğe dönüşmesini sağlayan büyük devrimci V.İ. Lenin’in yazdığı yazılardan derlenen “Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm” kitabının “Gençlik Birliklerinin Görevi” başlıklı yazısında (Sayfa; 222-223) şöyle diyor;
…
“Eğer bir sosyalist, ciddi bir biçimde çalışmadan, çaba harcamadan ve eleştiri süzgecinden geçirerek incelemesi gereken gerçekleri anlamadan, öğrendiği birkaç hazır reçeteyle övünmeye kalkacak olursa, ona sosyalist değil, acınacak bir insan gözüyle bakmamız gerekir. Yüzeysellik tehlikelerin en büyüğüdür. Az bildiğimi bilirsem, daha çok öğrenmeye çalışırım ama bir insan hem sosyalistim der, hem de hiçbir şeyi derinlemesine öğrenmeye gerek bulunmadığını söylerse o sosyalistten başka her şeydir!”
…
Bırakın sezdirip ima etmeyi, doğrudan belgeleri, görüntüleri ve kanıtlarıyla gözünüzün içine soktuğum onca şeye karşın, politik hiçbir tavır ve davranış göstermeyen, dahası kesif bir sessizliği huy edinen, hal böyleyken benden sürekli negatif elektrik alan arkadaşlarım… Hiçbirimiz Lenin’den bir adım önde değiliz! Kaldırın bakalım kafayı; ne görüyorsunuz?
HOCAM YAZDIKLARINI…
“Hocam yazdıklarınızı halk anlamıyor!” dedi kızdırdığım bir arkadaş!
Ne yapabilirim? Siz de o zaman kendisine “Gasteci!” diyen internet klavyelerini, Türkçesi sizinle aynı olan aba altı sopacılarını okuyun. Onları rahat anlarsınız!
Yazdıklarımda anlaşılmayacak bir şey yok. Biraz dikkat ve çaba yeterli… Ancak siz ilkokul ortalaması üzerine bir şeyler eklememekte direnirseniz ben otuz iki yıl değil yüz otuz iki yıl da yazsam bir şey anlamayacaksınız!
Size ben yardımcı olamam. Ben bilincimden klavyeme düşenleri yazmayı sürdüreceğim. Mümkün olduğunca yazıların bitişiğine bir karikatür ne bileyim bir görsel koyuyorum. Anlayamadığınız zaman onlara bakın; size yardımcı olacaktır!
Daha da olmadı beni izlemeyi bırakın. Sitenin anket sistemi aracılığıyla okuma verilerini açıklıkla izleyebiliyorum. Kimler açıp bakmış ama okumamış, kimler okumuş, kaç kişi okumuş? Ben kimin ne söyleyip nerelerde olduğunu biliyorum. Kaldı ki izleme oranları yazmayı bıraktıracak sayıda değil. O halde yola devam.