ÇALIŞMIYOR!
ÇALIŞMIYOR!
1-Çaycuma’nın çeşitli yerlerine yerleştirilen kameralar çalışmıyor. Aldığım bilgi, kameraları etkin kılacak “server”ın (sörvır-‘sunucu’) yetersiz olduğu şeklinde. Geçirdiğim kaza sonrası kamera kayıtlarının incelenmesini istedim. Eh, görüntü olmayınca olayın tanığı tanıkların tanıklığına başvuruluyor. Rastlantı bu ya benim yaşadığım olayın tanığı vardı ve hatta beni hastaneye o götürdü. Pekiyi, ya olmasaydı? “Kim vurdu?’ya gidecektim.
2-Hem kaymakamlık, hem de Çaycuma Belediyesi anons ve sosyal medya kanallarını kullanarak halkı uyardı ama uyarıyı kendileri dikkate almamış olmalılar ki yağan yağmur Cumhuriyet Meydanını göle çevirdi. Olay sonrası yapılan açıklamaları çok da şaşırmadan izledim. Rögarlar ve kanalizasyon sistemi gerektiği gibi çalışmıyordu! Sistemin neden çalışmadığını merak etmiyorum; bir sonraki yağmurda aynı durumu yaşayıp yaşamayacağımızı söyleyin yeter! Çünkü sizde bahane ganimet!
3-Yağmur sonrası parke döşeli herhangi bir yolda birkaç yüz metre yürürseniz ve yere dikkatli basmazsanız, yerinden oynamış parke taşlarının fışkırttığı çamurlu suları yersiniz! Araç ya da yayaların işlediği yolların bakım, onarım ve yenileme çalışmaları yapılmıyor! Şimdi bu cümlenin devamı olarak “Belediye çalışmıyor!” desem höykürme sesleri yükselir! “Hocam, sen de pireyi deve yapıyorsun!” Önce pireleri temizleseniz de deveyi birlikte kessek olmaz mı?
4-Çaycuma ile NK Şiir Evi arası 14 kilometrelik bir yol! Hem de iktidarın böbürlendiği “duble!” yol! Yol boyu köpek, kedi vs. ölüleri görmeden gittiğimi hiç anımsamam! Yol tabanı çoğunlukla yamalı! Viraj eğimleri sıfır! Sağlı sollu bariyerler birkaç bağlantı noktası dışında yok! Hız limiti 90 kilometre ama isteseniz de gönül rahatlığıyla yol alamazsınız! Önünden giden, arkandan gelen arabaları kontrol edersiniz ama karşı yoldan fırlayacak arabalar için ne yapabilirsiniz ki? İnanın bana, o 14 kilometrelik yolu terleyerek gidip terleyerek geliyorum!
…
Daha yazayım mı? Yazmazsam edemeyeceğim o kadar çok ayrıntı var ki?
Hiç kimse aynaya bakmıyor! Özeleştiri kavramı bizim 78 Kuşağının geçmiş yıllarının bir kavramı olarak kaldı! Özür dilemek, eleştiriden yararlanmak, kendini sorgulamak yok! Doğruyu tekeline aldığını düşünen kabızlar elinde ne kadar yaşayacağız bilemiyorum!
BALIK YİYELİM Mİ?
Denizlerin nasıl kirlendiğini ve bunun deniz ürünlerine etkisinin ne oranda olduğunu tahmin edebiliyoruz ama bilimsel bir veriye göre durum nedir söyleyemiyoruz. Denizde avlanma sezonu açıldı ve balıkçı tezgâhlarına balıklar gelmeye başladı. Her ne kadar ilk başlarda saptanan fiyatlar ortalama gelir düzeyine çok hitap etmiyorsa da benim demem o değil! Biz, gönül rahatlığıyla balık yiyebilelim mi? Yediğimiz balıklar müsilaj denilen kirlilikten bize hangi kimyasal partikülleri taşıyacak?
Ben, şimdilik çiftlik ürünü alabalık yemeyi tercih ediyorum. En azından ne yediğimizi biliyoruz. Bir süre de öyle yapacağım. Korku insancıl bir duygudur; korkuyorum! Birisinin beni ikna etmesine gereksinimim var! Lütfen…
TRABZON HURMALARI…
Trabzon hurmaları, erikler, incirler ve birçok meyve türü büyük oranda zayiat verdi. Temmuz başlarında yağan sekiz on günlük yağmur sonrası meyve fidanları ciddi zafiyet geçirdiler. Trabzon hurmaları ve incirler sapır sapır döküldü! Bu zayiatı yalnızca Çatalağzı’ndaki termik santrallere bağlamak yanlış olur diye düşünüyorum. Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna yönünden gelen kirli havanın bu zayiatta büyük payı olduğunu düşünüyorum. Hem bizim coğrafyamızda ve hem de komşu coğrafyalardaki kirlenmeleri bertaraf etmek dururken siyasal çalkantılara zaman harcayan iktidara ne desek bir eksik kalır! “Öööğlürüm Türküyem!” diye bize milliyetçilik taslayanların bu ülkeye hangi bağla bağlı olduklarını bilen varsa bana anlatsın lütfen!
Konu uzun sayfa kısa! Türkiye’de tarım ölüyorsa müsebbibi bizi yöneten seçilmişler ve onların teveccühüne mazhar olmuş atanmışlardır!
Konu buraya gelmişken, Cem Seğmen’e selamlarımı gönderiyorum!