ÇAKALLARLA DANS!
ÇAKALLARLA DANS!
İnsan, beş duyusu aracılığıyla dış dünyayı algılayıp yorumlar. Üzülür-sevinir, ağlar-güler, şaşırır-içselleştirir…
İnsanı insan eden duyuları körelirse bu normal bir durum değildir! Anormallik egemen olmaya başlarsa bu toplum ve bireyin tin sağlığı için tehlike işaretidir.
İnsan ilişkilerinin anormalleştiği dönemlere ilişkin yorum yapmak, gelişen olayları anlayabilmek zordur. Bilgi ve bilinç düzeyinizin oldukça varsıl olması gerekir!
İnanın bana, koca bir ömrü, toplumsal ve siyasal olayları doğru ve bilimsel çözümleme sağlayacak, bilgilenme ve bilinçlenme eğitimine ayırmış olmama karşın, şaşırma duygumu yitirdiğim anlar oluyor!
Şaşırmak sıra dışılığın bir yansımasıdır. Bu toplumda öyle olaylara, öyle yaklaşımlar görüyoruz ki insan artık şaşırma kontenjanını tüketmiş oluyor!
Bilmiyorum, bu herkes için böyle mi? Hani diyorum ki çoğunluk ne tür bir sosyolojik yapıya büründü de bu türden olaylar rutine dönüştü?
Sanırım kendimi en azından bir süreliğine inzivaya çekmeliyim.
Paçasına işeyen köpeğe “Hoşt!” demeyi bile beceremeyen bu sosyolojik yapı bana üç numara bol! Devrimler çağı, biat-itaat çağına dönüştü! Çakallarla dans ediyoruz!
“OTUZ YIL!” DEMİŞTİM YA…
Savcı, tam bir hukuk manifestosu yazmış! Kutluyorum. Bütün toplumsal çürümeye karşın bu sistem içinde hâlâ eli ayağı düzgün hukukçuları görüyor olmak, yüreğimize su serpiyor!
…
“… bahse konu köşe yazısında yer verilen ifadelerin ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamında kaldığı, şüpheliye müsnet kişilerin huzur ve sükununu bozma ve hakaret suçlarının da yasal unsurları itibarı ile oluşmadığı …”
…
Bir önceki yazımda; kırk yıllık eğitimci, otuz yıllık gazeteci olduğumu yazmıştım. Bunca mürekkep yalamışlığın üzerine, içinde hakaret barındıran tümceler kurarak eleştiri yapacaksam kendimi köprüden ırmağa atarım daha iyi!
Kendini toplumundan sorumlu duyumsayan bir yurttaş olarak, elbette aklımın ve bilincimin benimsemediği durumları eleştireceğim. Bu her yurttaşın olduğu gibi benim de hakkım.
Türkçemiz varsıl bir dildir. Sözcükler neyi anlatmaya yetmeyecek de hakaret içeren sığlığa düşeceğim? Bu ne eğitimciliğime, ne de gazeteciliğime yakışır! Elbette ironi yapacağım, bilincimin yettiği en etkili sözcüklerle toplumu duyarlı kılmaya çalışacağım. Bu da benim yoğurt yiyiş şeklim!
Neyse… Uzatmayayım. 31 Mart seçimleriyle birlikte eklektik politikanın dışına çıktığımı, baltaları toprağa gömdüğümü, yaşamımın kalan zamanını ve beyin enerjimi kültür, sanat ve edebiyat için harcayacağımı beyan etmiştim.
Savcı, yazdığı kararla gereksiz enerji israfımı engellemiş oldu. Hukuk ve insanlık adına teşekkürler!
SAĞLIĞIM…
Önceki yazımda yaşamımdan kesitleri sıralayarak küçük bir döküm yapmıştım. Yazının sonunda da sağlığıma ilişkin bir notu eklemiştim. Adresi ve amacı sağlığım olmayan bu yazı, yoldaşlarım, dostlarım, arkadaşlarım ve tanıdıklarımca farklı anlaşıldı. Demek ki sözcükleri doğru sıralayamamışım. Ne ki bu beceriksizliğim şaşırtıcı şekilde beni mutlu etti. Telefon açanlar, yorum yazanlar, özelden Messenger ya da WhatsApp’tan yazanlar, sokakta görüp çevirenler…
Soru tekti; “Hocam geçmiş olsun! Sağlığında bir sorun mu var? Nasıl yardımcı olabilirim?”
Sevildiğimi, önemsendiğimi, kucaklandığımı duyumsadım. Mutlu oldum. İnsanın yalnız olmadığını bilmesi kadar güzel bir şey yok!
Çok ama çok teşekkür ediyorum! Siz varsanız ben varım!
Sağlığım yerinde. Boynumda beliren kitle kanser hücresi içermiyor. Bütün tetkikler, muayeneler, elektronik tahliller yapıldı. Düpedüz bir yağ bezesinden öteye bir şey olmayan bu normal dışı oluşum endişelenecek bir durum değil. Tıbbi takibi sürdüreceğim. Duruma göre de gereği yapılacak!
Ölüme gelince! Mirasım için birbirini yiyecek varislerim ve arkamdan sövecek paydaşlarım yok! Kitaplarım ve yayımlanmamış dosyalarım var! Biliyorum onlar çöpe gitmeyecek! Çünkü güvenli bir dağ gibi arkamı yasladığım oğlum var! Yoldaşlarım, dostlarım, öğrencilerim var! Ölüm, sefa gelir hoş gelir! Vız gelip tırıs gider!
NK Şiir Evinde daha güzel günlerimiz olacak. Bu yaz hepimizin yazı olsun!