BU TOPLUM DİBE VURMADAN AYAĞA KALKAMAZ!

BU TOPLUM DİBE VURMADAN AYAĞA KALKAMAZ!
81 il, 973 ilçe, 18200 köy…
Sanırsınız ki nüfusun ezici bir çoğunluğu köylerde yaşıyor. Hayır! Öyle değil. Seksen beş milyon nüfusun yalnızca % 7’si köylerde yaşıyor. Bunlar kasaba, ilçe ve büyük şehirlere göç edemeyenler! Ve köyde kalanların tarımsal üretimle bir ilgisi kalmamış. Tamamına yakını salt tüketici! Hakeza, kasaba, ilçe ve şehirlere göç edenlerin de çok ama çok ezici bir çoğunluğu yalnızca tüketici. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Kocaeli gibi üretimin merkezi olan şehirlerin sayısı on beşi ya bulur ya bulmaz! Nüfus yoğunluğu da zaten buralarda!
Çok değil daha otuz, otuz beş yıl önce kıyı bucak sürülerek ekilip dikilen topraklar şimdi diken bürüdü! Meyve ağaçları dal budak kırılıp üretim dışı kaldı. Tavuk, ördek, hindi, koyun, inek, manda yok! Köyler imamlara teslim; öğretmen, sağlıkçı, ziraatçı yok!
Bunları niye yazdım?
Demokrasi, üretim toplumu yaşam biçimidir. Sanayileşmiş tarımsal üretim ve tarım dışı sanayi üretimine ekleyebileceğiniz tek alan hizmet sektörüdür. Yani turizm!
Türkiye’de demokrasi neden eksik gedik? Neden hukuk yok? Eğitim neden çağdışı ve gerici? Beslenme, barınma ve sağlık neden çok kötü?
Kapitalizmin insanileşmiş olan hali liberalizmdir. Yani serbest rekabetçi sistem! Madem, sol, sosyalist, toplumcu bir demokratik ve ekonomik sistemde değiliz, bari liberalizm adam gibi uygulansa da sıradan bir orta Avrupa ülkesi gibi olalım!
Olamayız! Türkiye’de proletarya yok! Planlı bir üretim yok! Sendikal örgütlenme yerlerde sürünüyor. Olanlar patron sendikası. Çırak ve acemi işçiler için birkaç aylığına uygulanması gereken asgari ücret, ağır sanayi üretimi içinde olmak üzere artık sabit ücrete dönüştürülmüş durumda. Kitap, sinema, tiyatro, tatil, kültür sanat edebiyat, yerli turizm yok! Yazarı, çizeri, entelektüeli, bilim insanları kaotik bir faşist baskı altında! Toplumsal uyanışın bütün ipleri sömürü çarkının elinde!
Sol, sosyal demokrat bir kitle yok! Yok çünkü işçi sınıfının olmadığı yerde, üretimin sanayi sektörüne dönüşemediği yerde salt tüketim ilişkileri işler de ondan! Tüketim ilişkilerinin temeli benmerkezciliktir! Çıkarcılık, beleşçilik, hak ve hukuka önem verilmemesi, uhrevilik… Ne ararsanız vardır tüketim ilişkilerinin egemenliğinde.
Üzgünüm; tablo gelecek güzel günleri göstermiyor! Elbette bu hiç göstermeyecek demek değil.
Bu toplum dibe vurmadan ayağa kalkamaz!
ZÜBÜK CENNETİ!
Yahu, düşünsel bir çizgin yok, kişilikli bir insan ilişkileri geliştirememişsin, rüzgârgülü gibi güçlüden yana dönüp durmuşsun, derinliğin, alan bilgin, kişiliğin yok! Atmışsın kendini toplumsal arenaya çamura yatmış kömüş gibi döneniyorsun. Önüne gelene tosluyor, ardına takılana tekme atıyorsun! “Be adam!” diyeceğim ama değilsin!
Bu türden ortaya servis göndermeler yapmayı sevmediğimi bilirsiniz. Benim sözüm adrese teslim yergi ve eleştiridir! Muhatabının kim ve titrinin ne olduğu hiç umurumda değildir; olmamıştır! Ancak kimi kez insan gerçekten daralıyor.
Bu memleket eninden boyuna, aşağıdan yukarıya, yakından uzağa tam bir zübük memleketi olup çıktı! Daha ilgincini söyleyeyim… Bu yazdıklarımı kiminle konuşursam konuşayım kimse üzerine alınmıyor. Herkes benimle aynı fikirde! Hal böyle olunca insan soruyor; “Pekiyi, o halde kim bu öteki?”
Sahi kim bu öteki? Yakından uzağa ilkesiyle yazmam gerekirse sanırım muhatapların tamamı soluğu savcılıkta alır! Durum o derece yani! Yıllar önce irdeleyip yazdığım bir aforizmayı “laforizma” olarak yineleyeyim; “Herkes Cennete gitmek istiyor ama kimse ölmek istemiyor!”
Bu da zübük cennetinin bir gerçekliği! Sanırım ahir ömrümü bu şekilde tamamlayacağım!