BEN ARİFÇİ HOCAYA OY VERECEĞİM!
BEN ARİFÇİ HOCAYA OY VERECEĞİM!
“Allâhümme innâ-nesteinüke venestağu-firüke ve nestehdîke, venü-minü bike…” Kakılıp kaldım! Devamı gelmiyor… Durup düşünüyorum ama belleğim bana yardımcı olmuyor.
Bilmediğim bir dil ve anlamlandıramadığım sözcükler dizini! Her ne kadar sonraki eğitim öğretim yıllarımda yabancı dillere şaşırtıcı bir eğilimim ve öğrenme kolaylığım olduysa da ilkokul yıllarımın yarıyıl dinlencesinde topluca gittiğimiz köy camisindeki sure öğrenme kursunda, Arapçaya bir türlü yakınlık duyamıyordum!
Arifçi Hoca gözlerini belerterek baktı;
“Ee? Sonrası?”
Sınıf arkadaşım kızlar kıkırdamaya, beni alaya almaya başladılar bile! Elim ayağıma dolaştı!
“Venetevekkelü aleyke venüsnî aleykel–hayra…”
Arifçi Hoca düğüme kılıcını vuran Büyük İskender gibiydi;
“Kalk! Tembellik etmişsin! Olmamış; çalış!” dedi. Geçememiştim!
O an kızları görmeliydiniz. Nasıl da gülüyorlardı. Utanmayı bırak, yerin dibine geçmiştim. O gece uzunca bir zaman kunut dualarının ilkine, bizim deyimimizle “Allahümme inna nasta-inüke”yi ezberlemeye çalıştım. Beceremedim. Karman çorman oldu. Yarısı gün rahlenin önüne oturma sırası bana gelince Arifçi Hocanın kulağına eğildim.
“Hocam, bana gene ‘Çalış!’ dersen, artık camiye gelmeyeceğim.”
Hoca güldü.
“Oku bakalım!” dedi.
Rahlenin önüne diz çöküp bağıra çağıra okumaya başladım! Valla, duayı nasıl okudum, eksikli mi galatlı mı oldu bilmiyordum. Okumam bittiğinde Arifçi Hoca kızlara doğru dönerek;
“Aferin! Senden çok memnunum! Geç!” dedi.
Eh, hal böyle olunca kalkıp kızlara doğru çalım satarak güldüm. Arifçi Hoca, elindeki uzun sopayı oturma yerime yapıştırdı;
“Bostan korkuluğu gibi sallanma, otur yerine!” dedi.
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra çok sevdiğim Arifçi Hocama, o zaman duayı doğru okuyup okumadığımı sordum! Uzunca güldü!
“Lan oğlum, dua dualıktan çıktı sayende! Nesi doğru olacak!? O kızlar sana öyle gülmemiş olsalardı üç beş gün rahlenin önüne oturup kalkardın! Niyetin güzeldi! Ne ki beni tehdit ettiğini unutma. Ve bunu bana yapan ilk ve son kişisin!” dedi.
Arifçi Hocama sarıldım. Uzunca gülüştük!
…
Bunu niye mi yazdım? Çünkü Arifçi Hoca, bayram namazı sonrası cami önünde yaptığı duayı şöyle bitirirdi; “Ulu Allah’ım! Bütün bu dualarımızdan hâsıl olan sevabı, güzel ülkemizde hürriyetimizle yaşamamızı sağlayan Kurtuluş Savaşı komutanı Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, silah arkadaşları ve bütün vatan şehitlerimize hediye ediyoruz; vasıl eyle!”
Arifçi Hocayla başlayan uhrevi yolculuğumuz DİB Ali Erbaş ve destekleyicisi mevcut iktidar eliyle bitti! İnsanlar, inanç ve geleneklerinden soğudu!
14 Mayıs’taki seçim biraz da o seçimdir!
Ben Arifçi Hocaya oy vereceğim!
AYKIRI PENCERE!
“Sürüden olmak, sıradan olmaktır!” der bir sosyolog!
Kalabalıklar, ‘sürü psikolojisi’yle hareket ediyorsa o zaman durum vahim! Öndeki sürü başı kendini uçurumdan atsa uçuruma, timsahlarla dolu dereye atsa dereye atar kendini geride kalanlar! Yargılamaz, sorgulamaz, düşünmez; biat eder! Ve biat etmeyenleri ötekileştirip düşman kılar! O psikoloji, o kişiyi birey olmanın dışına itip ‘şey’leştirip ‘hiç’ eder. Yani sıradanlaştırır!
Pekiyi kalabalıklar hep mi böyledir? Elbette ki hayır!
Kalabalıklar her zaman sürü psikolojisiyle hareket etmez! Bilimsel, demokratik eğitimden geçerek bireyleşmiş insanlar evrensel doğruların izinde yürüyüp bilinçli toplumsal refleksleri gösterirler! Örneğin; düşünce özgürlüğü denildiğinde; bunu tartışma konusu yapmazlar! Örneğin; temel hak olan yaşama hakkı söz konusu olduğunda toplumsal bir refleksle hareket edip doğru yerde konumlanırlar!
İnsanı hiç edip şey’leştiren sürü psikolojisinin temel gıdası bilgisizlik; kör cahilliktir! Panzehiri; bilimsel örgün eğitim ve örgün eğitim sonrası bir ömür boyu sürdürülmesi gereken yaygın eğitimdir! Kültürdür, sanattır, edebiyattır, spordur, gülmek, ağlamak, sevmektir!
Yandaki görselde hizalanmış birçok pencere varken, bir tanesi o hizayı bozmaktadır! Hizalanmış pencereler sürüleşmeyi simgelerken ben yaşamım boyunca hep o eğri durduğu düşünülen pencere gibi duyumsadım kendimi! Bana göre asıl güzellik hizalanarak durmakta değil, yaşama ve anlamına farklılık katacak olan o tek pencere gibi olabilmektir!
14 Mayıs’taki seçim biraz da o seçimdir!
Ben, aykırı gördüğünüz pencereye oy vereceğim!
İNSAN SUSMAYI BİLMELİ!
Hani derler ya; “Söz biliyorsan söyle, inansınlar; bilmiyorsan söyleme, seni bir adam sansınlar!” (Ömer Asım Aksoy-Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü)
‘İnsan’ susmayı bilmeli.
Hiç kuşkusuz, hiçbirimiz her konuda kılıç sallayacak denli bilgili ve deneyimli değiliz. Bilir bilmez kulak doygunluğuyla söylenecek sözler erdemli insan için yük, bilgisiz için böbürlenme aracıdır! İncelik gereği kimi kez sessizce dinlediğimiz lakırdıların aslında kör bir bilgisizliğin yansıması olduğunu görmek bizi ne kadar üzse de sineye çekiyoruz!
‘İnsan’ susmayı bilmeli!
Siyaset kazanının hararetle kaynadığı günler yaşıyoruz. Eline mikrofon alan dalıyor söze! Veryansın ediyor tümceleri ardı ardına! Nasılsa her kör sözün bir kör alıcısı hep var! Karşılığı oy olduktan sonra atış serbest! Hal böyle olunca çok oy çok iktidar demek! İktidar şan, şöhret, makam mevki, para demek! Sömürü çarkının bir dişlisi olmaya gönüllü nicelerinin fink attığı bir mekanizmayı ‘demokrasi’ olarak kakalayıp, yutturmaya çalışmak kimseyi rahatsız etmiyor!
‘İnsan’ susmayı bilmeli!
14 Mayıs’taki seçim biraz da o seçimdir!
Ben, susmayı bilenlere oy vereceğim!
EVSİZ İNSANLAR-İNSANSIZ EVLER!
Serbest Piyasa Kapitalizmi otuz iki kısım tekmili birden arzı endam ederken, sağlık, barınma, iş–ekmek–özgürlük hakları başta olmak üzere ‘insanlığı’ tehdit etmeyi sürdürüyor!
Bir yanda evsiz insanlar çaresizce karnını bile doyuramadan abartılı kira ücreti ödeyerek yaşarken, bir yanda sömürü çarkının verdiği artık değerle edindikleri evler insansızlığı yaşıyor!
On bir ilimizi vuran deprem dalgası on binlerce insanımızı yaşamdan koparırken, yüz binlercesini de evsiz bıraktı! Kendi ülkesinde barınma sorunu yaşayan insanlarımızın, çaresizliğini siyasal hegemonyaya dönüştürmek için dolaşan çıkarcılar elinde kıvranması onurumuzu incitiyor!
Bu seçimin en haklı sözlerini sosyalist partiler söylüyor! Barınma hakkının temel insan hakkı olduğunu, sosyalizmin barınma, sağlık, eğitim ve beslenme hakkını insana vermek için var olduğunu söylüyorlar. Ütopya gibi geliyor dinleyenlere; oysa değil! Kaddafi’nin Libya’sında bile barınma sorunu yoktu! Libya yönetimi evleri inşa ediyor; halkına karşılıksız veriyordu. Serbest Piyasa Kapitalizmi, uluslar arası bir kışkırtmayla kendi halkına öldürttü Kaddafi’yi! Şimdi Libyalılar, ev için kira, hastane için para, eğitim için yoksulluk, iş için torpil harcıyor!
Ütopya değildi yani! Yakın komşumuz Bulgaristan Halk Cumhuriyetinin, sosyalizm dönemlerine bakın; görürsünüz!
Evsiz insanlar, Serbest Piyasa Kapitalizmini yeninceye kadar savaşa devam!
14 Mayıs’taki seçim biraz da o seçimdir!
Ben, evsiz insanların tarafına oy vereceğim!