AH ÇAYCUMA, VAH ÇAYCUMASPOR!
AH ÇAYCUMA, VAH ÇAYCUMASPOR!
Diyorum ki bastığın toprakta kırk yıl ot bitmez! Bitmez! En sulak araziler çölleşir, uçan kuş konacak dal bulamaz! Ve başımıza ne gelirse bu ve buna benzer benmerkezci kişiler yüzünden gelir! Sayenizde, “İçinde hukuk olmayan şehir!” haline geldi Çaycuma!
Önceki haftalarda yazdığım ve artık herkesin malumu olan nedenlerle, Çaycumaspor, hızla bugünkü duruma geldi! Kim öne geçtiyse ilk yüz metre sonrası ipini çekti! Kim “Şöyle olsun!” dediyse hüsrana uğrattı! Bartınlıyı beğenmedin madem, Çaycumalılara neden çivili boyunduruk oldun? İşadamları, spordan gelen deneyimli kişiler, kurum yöneticileri, Çaycuma’nın ileri gelenleri neden sporun toplum hizmetine yürümesi için isteksiz davranıyor? Bu sorunun yanıtını ben biliyorsam, herkes biliyor demektir! Ben bildiğimi söylüyorsam herkes de söylemeli! Herkes susmayı yeğliyor! Taşın etrafından dolaşmayı yeğliyor! Çaycuma’nın etini, ekmeğini, yoğurdunu kaymağını ben mi yiyorum da uzatayım parmağımı?
Önümüzdeki günlerde Çaycumasporun Genel Kurulu yapılacak. Bir parmak işaretiyle yönetimden istifa eden on bir kişi başta olmak üzere sizleri görmek istiyorum! Bakalım özgür iradenizle mi, birilerinin özgül ağırlığıyla mı istifa etmişsiniz? Bakalım ölüyü ortada bırakıp gidecek misiniz yoksa tabutu omuzlayıp götürecek misiniz?
Bu gidişin sonunu söyleyeyim; Çaycumasporun makûs talihi, kapısına vurulacak olan kilittir! Bunu yaşayarak göreceğiz!
Aslında ben çözümü de biliyorum! İlgilenenlere söyleyeyim; Çaycumasporun dirilişi İlter Yurtbay eliyle olur! Ancak İlter’i buna ikna edecek bir Allah kulu bulamazsınız Çaycuma’da! İlter de bilir ki, sorunun bir parçası olanla, sorun çözülmez! Ve bu genç kardeşimiz bu düşüncesinde sonuna kadar haklıdır! Nokta!
Ha! Bölümü bitirmeden yazayım, ADD Çaycuma Şubesi de büyük bir hızla ve aynı nedenle, aynı sonuca gidiyor! Bunu da yaşayarak göreceğiz!
ÜLKÜCÜ AŞKI SÜRÜYOR!
Bu bölümü yazarken nasıl zorlandığımı, içime nasıl bir üzüntünün çöreklendiğini inanın tanımlayamıyorum. 1974’lerde, daha çocuk yaşımızda tanıştığımız ve her dönem emeğimizi kattığımız, umut bağladığımız, oy verdiğimiz CHP’nin nasıl olup da bugünlere geldiğini açıklamakta zorlanıyorum! Ve hep düşünüyorum; yaşanan bunca saçmalık doğru da ben mi yanlış görüyorum!
Yahu, yüzünü sağa çevirmekten bir hal olan bu parti, hangi politik kaygılarla bu tavrı sürdürür? Ben MHP’li bir ülkücü olsam ve partiden kopsam CHP’ye değil İYİ Partiye giderim! Nitekim kopma ve geçişler böyle oluyor! Yahu, Allah aşkınıza, bunu hiçbir CHP’li göremiyor mu? Atılan taş, ürkütülen kuş hesabı yapılmıyor mu?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 22 Ocak 2023 Pazar günü, Twitter hesabından yaptığı açıklama şöyle; “Ülkücü Sinan Ateş’in katillerini 4 ay sonra adalet önüne çıkarmak üzere çalışmaya başlayacağız. Her şeyi biliyoruz. Bu benim gençlerimize ve CHP’de siyaset yapan ülkücülere sözümdür. Bu kurtlar sofrası kazanamayacak. Sinan Ateş unutulmayacak!”
Benim için söz bitti! Düşünceni tek sözcükle söyle derseniz; YETER diyorum!
BUBARAJ CEZA SAHASININ NERESİNE DÜŞER?
Ben bir öğretmenim. Öğrencilerime eğitim biliminin doğruları çizgisinde bilimsel eğitim vermekle mükellefim! Bunu, iyi, doğru ve güzel olan bir anlayışla yaparım!
Sınıfımı teftiş için gelip arka sıraya oturarak verdiğim dersi izleyen müfettişin gözetiminde; “Kuraklık var. Soruyorlar ‘Çare ne?’ Çare işte bizim de yaptığımız gibi baraj, baraj, baraj! Eğer bu barajlarınız olmazsa kuraklıkla mücadele edemezsiniz!” gibi bir cümle kursam, inanın o müfettiş haklı olarak bana soruşturma açar!
Kuraklığın ve doğadaki su dengesinin çözümü, barajlar kurmak değil; fidan dikip ağaçlandırma yapmaktır! Var olan orman ve bitki dokusunun korunmasıdır! Suyu bir çukurda toplarsanız buharlaşma en düşük düzeye iner. Suyu geniş satha yayar, bitkilerin onu emmesini sağlarsanız buharlaşma en üst düzeye çıkar!
Beyler, buhar dediğiniz buluttur, bulut dediğiniz yağmurdur, yağmur dediğiniz, damardaki kan gibi yaşamın iksiridir!
Pekiyi bunu geniş halk kitleleri anlayamıyorsa biz ne edeceğiz? Bu ülke bu gidişle çölleşmeye yargılıdır!
-ATANDIRILMAYANLAR!-
Akşam haberlerinde, ataması yapılmayan öğretmenlerin eylemini konu alan haberi izlerken sunucu mikrofonu küçük kıza uzattı. Pankartın bir ucundan tutmuş olan kız mikrofona şöyle bir tümce söyledi; “Neden babamı atandırmıyorlar?”
Her ne kadar bende bu sözcüğün söyleniş şekline ince bir tebessüm oluştuysa da gülücük dudaklarımda dondu kaldı! Küçük kızımız haklı olarak babasının atamasının yapılmamasına isyan ediyordu. Kim bilir salt bu nedenle çocuk yaşının en doğal hakkı olan neleri yaşayamıyor, hangi yoksunlukların içinde ayakta kalmaya çalışıyordu.
Bu iktidarın Sağlık, Hukuk, Ekonomi ve Eğitim konusunda bizi nasıl batağa sürüklediğini, yaşamı ve ülkeyi nasıl dar ettiğini görmüyor olmak için ya iflah olmaz bir yandaş ya da dünyadan bihaber olmak gerek! Koca bir yirmi yıl, koca bir genç kuşak heba oldu! Yarın iktidar değişse bile öbür gün ülke düzelmeyecek elbette! Yaratılan kaos ve keşmekeş ortamının normalleşmesi yıllar alacak! Bu çocukların, bu gençlerin -eğer kestirmeden gitmezsek- bizlerin daha çekeceğimiz çok meşakkat var!
Küçük kızın deyimiyle, “Atandırılmayan…” öğretmenler, Oğuz Atay’ın o kült romanı “Tutunamayanlar”da olduğu gibi ya direnecek ya da düşecekler!
SUÇ KİMİN?
Hilafsız söylüyorum; Suç hepimizin! Hem de ne!? Bunca çöküntünün ardından bu iktidarın oy oranının baraj altında kalması gerekirken, hâlâ yeniden seçimi kazanma oranlarında geziniyor olması ve kim bilir belki kazanacak olması, bu halkın suçu ve aymazlığı değilse nedir? Ortada ayyuka çıkarılması gereken başarılar var da biz mi görmüyoruz? Gözümüzü kin ve nefret mi bürüdü?
Konu uzun ama bilinenlerin tekrarından öte değil! Tam bir bilinç açıklığı ve kararlılıkla söylüyorum ki Mayıs 2023’te yapılacak seçimler “Ya tamam–Ya devam!” seçimi olacak! Erol Toy’un “Son Seçim” romanını kör kuyulara düşmek olarak yaşamıyor olmayı ummak istiyorum! Daha ne diyeyim ben?